İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Lideri Ekrem İmamoğlu, depremsonrası imali için kelam verdiği Gazi Mesleksel ve Teknik Anadolu Lisesi okul projesinin protokolünü imzalamak ve bir dizi ziyarette bulunmak için gittiği Elazığ’da bir otelde düzenlenen programda konuştu.
Konuşması sırasında protokol listesinde eksik olduğunu söyleyen İmamoğlu, valilerin kendisine randevu vermemesini eleştirdi.
İmamoğlu, “Ben hangi kente gitsem biri müsaadeye çıkıyor, biri raporlu oluyor, biri bilmem ne, ben anlamadım yani” diye reaksiyon gösterdi.
“Bakın dünyada memnunluk artık diktiğimiz binalar üzerinden asla ölçülmüyor” diyen İmamoğlu, “Çocukların, gençlerin memnunluğu ve umudu üzerinden insanların refah seviyesi ölçülüyor. Ya da bayanların, başta bayanların memnunluğu, yaşama katılmaları, üretmeleri üzerinden bir ülkenin refah seviyesi ölçülüyor” dedi.
‘MUTSUZLUK VE ÜMİTSİZLİK VAR’
Toplumsal mutluluğun olmadığını söyleyen İmamoğlu, bunun çocuklar üzerinden dahi görebildiğini söz ederek, İçtenlikle söylüyorum sokakta gezdiğimiz anlarda işte bugün de Elâzığ’da, İstanbul’da her mahallede her ortamda yani artı gelir seviyesi olan mahallede de ya da çok düzey gelir düzeyi düşük olan mahallelerimizde de çocuklardan tıpkı şeyi duyuyorum. Mutsuzluk ve ümitsizlik ve arayış var. Gençlerde de birebir, bayanlarda da tıpkı yaşayan herkeste tıpkı. Yaşı epey üst da olan insanlarda ise yani o tecrübe sürecinde elde ettikleri o bilgiyle tecrübeyle bir arada duydukları telaş ve tereddüdü, o mutsuzluğun içine katarak anlatıyorlar. Bizlerden yani bizim üzere devletin, devletimizin, yönetimin farklı kademesinde olan insanlardan çok şey bekliyor, vatandaşlarımız” biçiminde konuştu.
‘SABAH İŞİMİZE, AKŞAM KONUTUMUZA GİDELİM’ DİYEN YOL ARKADAŞIM DEĞİL’
Kendisiyle birlikte İBB bürokratlarının ve meclis üyelerinin ortaklaşa çalıştıklarının altını çizen İmamoğlu, “Diyorum ki; ‘normal bir süreç yönetiyorum ardımıza yaslanalım, sabah işimize gidelim, akşam konutumuza gidelim’ diyen, hiç kimse benim yol arkadaşım değil. İşini bu hassasiyeti ve bu ciddiyeti yapmak zorunda” sözlerini kullandı.
‘İKİ İTTİFAK PARTİSİNİN BAŞKANLARINI MİLLETİMİZ İSMİNE TALİH GÖRÜYORUM’
İmamoğlu’nun konuşmasından satır başları şu halde:
Katiyetle siyaset üstü düşünerek ve katiyen fevkalade bir iş birliğini ortaya koyarak, bugün ülkemizde şanslı bir periyodu yaşıyoruz, kendi ismimize, yani üretilen atmosfer ismine diyorum. Bakınız; Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu kadar uyumlu, örneğin; bu kadar birbirini anlayan ve süreci asla ve asla kendi çıkarları ile paralel düşünmeyen iki siyasi öndere sahip ülkemiz. Birisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin başkanı Genel Liderimiz Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, başkası de İYİ Parti Genel Lideri Sayın Meral Akşener. Bu sahiden büyük bir talihtir. Ben bunu, toplumun muhtaçlık duyduğu anda gerekli insanların var olacağı inancı vardır ya içimizde, toplum bir şeye gereksinimi olduğunda, birileri çıkar ve bir risk alır, ya da bir fedakârlık yapar; ben o manada nitekim iki ittifak partisinin başkanlarını, şu anki ortam gereği bilhassa, milletimiz ismine talih görüyorum, ben o denli hissediyorum.
Fakat ek edelim ki birebir siyasi olgunluğu, bu ortamı görerek, bunun bir modülü olmak için büyük bir çaba sarf eden de öbür siyasi partiler var, hakkını yemeyelim. Zira herkes bu sıkıntının bir iktidar olma sorunu olmadığını, çok net idrak etmiş durumda. Ne için? Zira artık herkesin konutundaki çocuğu konuşuyor, torunu konuşuyor, mutsuzluğunu anlatıyor. Ben de kendi konutumda yaşıyorum.
Geçenlerde, Karadeniz seyahatinde anlattım. Burada da anlatacağım aslında kelam vermiştim daha anlatmayacağım diye lakin, son bir kere daha atayım. Eşime de anlatınca baktım ona da birebir ifadeyi kullanmış. Kızım, okuduğu okulun olduğu yerleşkedeki, isimleri vermeyeceğim; bir siyasi didişmeye şahit oluyor ve bunu geliyor akşam vakti karşıma oturuyor, ‘seninle önemli bir şey konuşacağım baba’ diyerek, mevzuya başlıyor. 10 yaşındaki kızım ve diyor ki, Beren; ‘baba’ diyor, ‘okulumuzda şöyle bir sorun yaşanıyor, üniversite var oraya yakın. Oranın rektörü bizim okulunun yönetimiyle çatışıyor. İşte o iktidar partisine yakınmış.’ Kızım nereden duydun bunları diyorum. ‘Öyle’ diyor, ‘öyle biliyorum ben anlatıyor öğretmenler yakınmış’ diyor. Bir de önemli ciddi anlatıyor. Bizim okulun öbür siyasi görüşte falan, okula teşebbüsü zorlaştırıyor şey oluyor bu oluyor. Bunları attıktan sonra dedi ki, ‘Baba siyasetin eğitimde ne işi var?’ dedi. Bilmiş bir tavırla… ‘Haklısın kızım’ dedim. Durdu dedi ki; bu türlü yeniden gözümün içine baka baka. ‘Baba 2 x 2 kaç eder?’ dalga geçme hani kızım der üzere bu türlü biraz şey yaptım. Dedim dört eder. ‘Baba siyasete eğitim karışınca 3 mü edecek?’ dedi. Şok oldum. Muazzam bir anlatım bence. Çocuk bunu kavramış. Bakın ‘A’ partisi ‘B’ partisi demiyor. Siyaset eğitimin içine karışınca iki sefer iki üç mü edecek, diyor. Bak parti karıştırmıyor. Aslında orada bir sinyal de veriyor. Sen de tıpkı yanlışı yaparsan sana da birebirini yaparım, iradesini görüyorum. Ve ben bu iradeyi bu memlekette rastladığım her çocukta görüyorum, hoş olan o. İşte bu siyaset üstü süreci güçlendirmeye gereksinimimiz var, bir nefer üzere. Bugün onun için buradayım.
Ne için? Biz bir okul sürecini, bana Gürsel Erol vekilimiz ilettiğinde, heyecan duydum. Hatta söyleyelim. ‘İnşallah müsaade verirler’ dedik. Bugün merasimde söylemedim, sanırım uzun bir mühlet de düşündüler. 7-8 ay, yani ‘vermesek biçimi vermesek mi?’ Neyse sonra müsaade çıktı. Sonra Meclis’ten onay çıktı. Tekrar de teşekkür ediyorum. Müsaade veren ve İstanbul’a, İstanbul halkının bütçesinden muhtaçlığı olan Anadolu’daki bir kente katkı sunulması, evlâdır. Zira, İstanbul kenti hakikaten Türkiye’nin lokomotifidir. Gereksinimi olan yere muhtaçlığı olan yere koşmalıdır. Natürel ki kendi asli işini aksatmadan. Fakat kimi gereksinimler ve kimi ihtiyaçlar, birtakım müsaadeler oluşmalı. Bu manada Bakanlıktan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi’ne kadar emeği geçen herkese siyasi tarafına bakmaksızın teşekkür ediyorum.
‘VALİLİK MAKAMI ÖBÜR BİR ŞEYDİR, YANİ DEVLETTİR O’
Artık vekilimiz söz etti bugün ‘protokol biraz eksikti’ dedi. Vallahi vekilim ben hangi kente gitsem biri müsaadeye çıkıyor, biri raporlu oluyor, biri bilmem ne, ben anlamadım yani. Büyükşehir Belediye Lideri olmadan evvel de eza yaşadığımız kentler oluyordu. Oradaki tavır biraz da partizan bakış da var ya artık, yani ne yazık ki benim için hala o denli, valilik makamı öteki bir şeydir. Yani devlettir o. Devlettir. Hiçbir siyasi kavramı olamaz. 84 milyon vatandaşına eşit bakar. Lakin var, diyorduk ki; bazen oluyor. Lakin Büyükşehir Belediye Lideri olduk, hiçbir şey vermiyorlar. Hiçbiri beni, makamında kabul edilmem konusunda harikulade bir irade gösteriyorlar. Unuttukları bir şey var. O makam onların değil. O makam milletin makamıdır. Benim de temsil ettiğim makam, 16 milyon İstanbullunun makamı. Dolasıyla Ekrem İmamoğlu’na randevu vermeyen kim olursa olsun, aslında 16 milyon İstanbulluya randevu vermiyor. 16 milyon İstanbulluyu yok sayıyor. 16 milyon İstanbulluya ne yazık ki berbat bir tanımda bulunuyor, hakaret ediyor.
‘ISRARLA RANDEVU TALEPLERİME DEVAM EDECEĞİM’
Her gittiğim kente ısrarla o kentin mülki amirinden belediye liderine randevu taleplerime devam edeceğim, duyurulur. Bundan vazgeçmeyeceğim. Niçin? Ben makamda kimmiş neymiş tanımam, bilmem ki. Elazığ Belediye Başkanlığı Elazığlılar onlar seçmiştir. Elazığlılara duyduğum hürmetten randevu istiyorum. Oraya gitmeden, o kenti gezdik kabul etmiyorum kendimi. Ya da Elâzığ Valisini ziyaret etme arzum Elazığ’a ve devletime duyduğum saygıdandır bundan vazgeçmeyeceğim.
‘BABAM, PARTİLİ OLABİLİRSİN ANCAK PARTİZANLIK YAPTIĞIN GÜN BENİM EVLADIM DEĞİLSİN’ DEMİŞTİ’
Aslında siyasete girdiğim an babamın hoş bir lafı oldu. Niçin dediğini, sonra anladım. Cumhuriyet Halk Partisi’ne üye oldum. ‘Partili olabilirsin, partide en iyi hizmeti yapacaksın ancak partizanlık yaptığın gün benim evladım değilsin’ dedi. Hasebiyle bu ülkenin de şu an en makûs zehri bu partizanlık işi.
Gelin dostlar şunu unutmayalım. Allah’ın müsaadesiyle az kaldı, iktidar olacağız. Fakat bu ülkenin her kurumunda her makamında o partizanlığı söküp atalım, dışarıya. Vatandaşa doya doya eşitliği yaşatalım. Doya doya, bu toplumun bir bireyi olduğunu hissettirelim. Bakın ihtilal bu türlü yapılır. Biri gelir, öbürü masraf bölümünü bitirelim bu ülkede. O vakit bu ülkede eşitlik olduğunda inan ki şu an konuştuğumuz hiçbir sorun konuşulmayacak. Etnik problemler, inanç sıkıntıları, kıymetler üzerinden birileri ayrıştırıyor siyaseti, bulaştırıyor birbirine ona o denli buna bu türlü deyip, canımızı sıkıyor. Senin her türlü duygunu ölçen bir alet çıkartmış iktidar. Bu kavramlar üzerinden hepimizin içini acıtıyor, içimizi acıtıyor.
‘HER ŞEY ÇOK HOŞ OLACAK’
İktidar olacağız, vazife alacak olan her vatandaşımız, her insanımız bu memlekette o partizanlık hissini söküp atsın ve bir ihtilal yapalım bu ülkede. Bu ülkenin bu ihtilale gereksinimi var. O bakımdan ben daima söylüyorum, kendi kurumumda… ‘Arkadaş vatandaş eşittir, vatandaş geldi yapılacak işi varsa yapacaksınız, yapılacak işi varsa da ne için yapılmadığını anlatacaksınız.’ Bu kadar kolay.
Onun dışında, memnunluk kaçınılmaz. Bu istikametiyle inşallah, iktidara az kalmıştır. İstanbul’da sizin her vakit gurur duyacağınız bir kardeşiniz bir yol arkadaşınız, bir hemşehriniz, nereye koyarsanız, vardır. İnşallah yüzünüz hiç aşağıya eğdirmeyeceğim. Bundan hiç kuşkunuz olmasın.
Ben gençlerin gücünü, çok hissediyorum. Birçok şey söyleyebilirim, tabir edebilirim. Lakin bence önümüzdeki her gayesi çok iyi söz ettiği için, argüman ile söylüyorum, kaçınılmazdır; tereddütsüz bunu başaracağız, tek kaideyle, tek koşulla, idaresi de en iyi biçimde yapmak kuralıyla. Seçilmek işin bir günlük kısmı sonrası daha kıymetli. İdaresi de memleketin her insanın beklediği anlayışı da daima birlikte yapmak için, daima birlikte elimizden geleni ortaya koyacağız. Bu vesileyle umudunuz en yüksek bir biçimde, içinizde filizlensin. Ve lütfen hazırlık yapın, zira her şey çok hoş olacak.”
Karar
