DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Siyasetleri Lideri Mustafa Yeneroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklayacağı İnsan Hakları Hareket Planı ile ilgili Meclis’te basın toplantısı düzenlendi.

“Bugün Külliye’de yapılacak bir merasimle şahsen Sn. Cumhurbaşkanı tarafından açıklanacak olan “İnsan Hakları Aksiyon Planı” hakkında görüşlerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum. Malumunuz Türkiye’de Anayasa, kanunlar ve temel haklar ağır biçimde ihlal edilmektedir. Bu nedenle demokrasi ve insan hakları alanında atılacak her samimi adımı olumlu karşılayacağımızı belirterek kelama başlamak isterim.

Lakin iktidar bu ülkeyi daha yeni yönetmeye başlamıyor. Son 19 yıldır idarede birebir iktidar olduğuna nazaran, insan hakları ıslahatı iktidar koalisyonunun başarılı bir iktidar olmadığının itirafıdır. Bu durum şahsen Cumhurbaşkanı’nın: “Tüm gücü elimde toplamak için demokrasi ve insan hakları standartlarını azalttım, ülkeyi yaşanmaz hale getirdim. Ülkeden hukuk ve adalet gidince de iktisat berbatlaştı. Artık ekonomiyi güçlendirmek için insan hakları ıslahatı yapıyormuşuz üzere yapmalıyız.” beyanıdır.

“VATANDAŞLARINI AÇIKÇA TERÖRİZE ETMEKTEDİR”

Türkiye’de hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, insan hakları ve kurallı piyasa iktisadı konusunda sahiden bir ıslahata gereksinim vardır. Zira ülkemiz Anayasa’mızda yer alan temel hakların bile insanların elinden zorla alındığı bir ülke haline gelmiştir. İktidar hukuku uygulamak yerine düşman ceza hukuku anlayışını daima canlı tutarak, yargıyı baskı altına almakta ve vatandaşlarını açıkça terörize etmektedir.

Kendisi üzere düşünmeyen herkesin vatan haini, herkesin terörist ilan edilebildiği bir ülkede İnsan Hakları Aksiyon Planı ilan etmek yalnızca mizah mecmualarına kapak olabilir. Anayasa’da yer alan, tabir ve niyet özgürlüğü, basın özgürlüğü, kişi hürriyeti ve güvenliği, adil yargılanma hakkı ve bunun üzere pek çok hak bugün hiçe sayılmaktadır.

“CEZAEVLERİ SİYASETÇİ VE GAZETECİLERLE DOLMUŞTUR”

Cezaevleri pek çok aydın, siyasetçi, gazeteci ile dolmuştur. Bunun yanında ceza yasası manasında, üniversal hukukun kabul etmediği kabahatler icat edilmiştir. Yasal pek çok süreç ve aksiyon münasebetiyle beşerler yargılanmakta, ceza almaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Ocak 2021 itibariyle, 11.750 derdest müracaat ile ülkemiz, Rusya’nın akabinde ikinci sıradadır. Bu da ülkemizde durumun ne kadar vahim olduğunu bize göstermektedir.

Bugün ülkemiz haksız tutuklamalar, cezalar, zorla insan kaçırmalar, azaplar ile anılır hale gelmiştir. Bunların tek müsebbibi de iktidardır. İnsan hakları karnemizin hiçbir vakit iyi olmadığını kabul etmeliyiz. Lakin hiçbir vakit için de bu kadar makus olmamıştır. Mevcut iktidarın varlığı, ülkemizde insan haklarının yokluğuna bağlıdır. Zira bu iktidar varlığını haksızlıklara borçludur. Sorun üreten bu anlayıştan tahlil beklenemez.

“REFORM İÇİN FERMAN İLAN ETMENİZE GEREK YOK”

İktidara buradan birkaç tavsiyede bulunmak istiyorum. İnsan hakları konusunda ıslahat yapmak için Magna Carta’nın tekrar yazılmasına, Külliye’de merasimlerle fermanlarınızı ilan etmenize gerek yoktur. Kozmik hukuka ve imzaladığımız mukavelelere, Venedik Komisyonu’nun, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ve Avrupa Konseyi’nin Türkiye’ye ait, bizim ülkemizdeki gerçekler sebebiyle okurken utandığımız değerlendirmelerine kısaca göz atmanız kafidir.

Örneğin Venedik Komisyonu’nun Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kuvvetler karşıtlığını önemli biçimde zedelediğini belirttiği raporu detaylı olarak okunmalıdır. Kurulun, kayyum atamalarının demokratik prensiplere ters olduğunu açıkça ifşa ettiği değerlendirmelere bakılmalıdır.

“AB RAPORLARI CİDDİYE ALINMALIDIR”

Kamu İhale Kanunu’nun kayırmacılığa yol açtığını belirten Avrupa Birliği raporları ciddiye alınmalıdır. Avrupa Birliği’nin Türkiye’de insan haklarının önemli biçimde gerilediği istikametindeki raporu altı çize çize okunmalı ve ders çıkarılmalıdır. Ülkede insanların zorla kaçırıldığını ortaya döken memleketler arası raporlar yok sayılmamalıdır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin son kararında yargının siyasallaştığı iletisi idrak edilmelidir. Osman Kavala’nın yalnızca insan hakları savunucusu olduğu için tutuklu olduğunu ilan eden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı uygulanmalıdır. Şayet “tutuksuz yargılama kural, tutukluluk istisnaysa”; 4,5 yıldır tutuklu yargılanan Ahmet Altan’ı hür bırakırsınız. Muhalif olmanın ve yazı yazmanın bedelini haksız bir biçimde düşman hukukuyla ödetmezsiniz.

“ÇIPLAK ARAMA ARGÜMANLARINI SORUŞTURMALISINIZ”

İnsan Hakları Reformu’nu meclise getireceğiniz günlerde, hak ihlallerinizi yüzünüze vuran, Sn. Gergerlioğlu’nun milletvekilliğini bir tweetinden ötürü elinden almaya utanmanız gerekir. Çıplak arama tezlerini reddetmek yerine faal halde soruşturmalısınız ki insan hakları ıslahatı yaptığınız anlaşılsın.

Birinci Derece Mahkemesi bir yerlerden aldığı yürekle Anayasa Mahkemesi kararlarına uymuyorsa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının bağlayıcılığı tartışmaya açılıyorsa, devletin en doruğundaki beşerler Anayasa Mahkemesi üyelerine aba altından sopa gösteriyorsa, Cumhurbaşkanı masumiyet karinesini yok sayıp Türk Ceza Kanunu’nda geçmeyen cürüm kategorileri belirleyebiliyorsa, orada artık hukuk ıslahatı beklemek anlamsızdır.

“HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ HÂKİM KILINMADIKÇA HER DÜZENLEME AFAKİDİR”

Temel hakların kullanılması, bir kişinin isteğine bırakılamayacak kadar kıymetlidir. Hukuk sisteminden çıkmış olan ülkemizi yine hukukun rayına oturtmadıkça insan hakları uğraşı asla sonuç vermez. Ülkemizdeki tek adam rejimi ne yaparsa yapsın, insan haklarını temin etmek ve garanti altına almak artık mümkün değildir. Hukukun üstünlüğü hâkim kılınmadıkça yapılacak her düzenleme afaki olacaktır.

Bu nedenle bu iktidarın acil muhtaçlığı zihniyet reformudur. Türkiye’nin de acil muhtaçlığı bu iktidardan kurtulmasıdır.

Bugün meseleler çözülmek isteniyorsa, iktidar derhal yargıdan el çekmelidir. HSK’nın yapısını büsbütün değiştirip, üzerindeki baskıyı kaldırmalıdır. Yargıçların sürülmelerinin sonlandırılması, hakimlik teminatının kanunlaşması gerekir. Çoklu baro skandalından vazgeçilmeli, yargının tüm sacayakları hür bırakılmalıdır.

“SİVİL TOPLUMUN GÜÇLENDİRİLMESİ ŞARTTIR”

Her şeyden evvel kanunlara uyulmalıdır. Bu iktidar, kanunları kendileri için geçerli kabul etmiyor. Kanunlara uymayan iktidar, kuralsızlık kültürünü yayıyor. İnsan hakları ıslahatı yapılacaksa sivil toplumun da güçlendirilmesi koşuldur. Bir taraftan derneklere kayyum atamasının önünü açıp, insan hakları alanında – beğenirsiniz yahut beğenmezsiniz- önemli bir efor sarf eden İnsan Hakları Derneği’ni “canı çıkasıca” dernek diyerek maksat gösteremezsiniz.

Gösterenlerle de hukuk devleti olma argümanını taşıyamazsınız! Normalleşmeden bahsedeceksek KHK’lılar dramına tahlil bulunmalıdır. Sivil ölümlere ve dışlanmaya son verilmelidir. Kutsal devlet inancı aşılmalı, devletin varlık sebebinin insan onurunu korumak olduğu şuuru tüm siyasetçilerde yerleşmeli, insan haklarına saygılı ve kendisini Anayasa ile bağlı gören bir idare anlayışı hâkim olmalıdır.

“NEDEN BU TÜRLÜ BİR İHİTAY DUYULDU?”

Pekala Sayın Cumhurbaşkanı bugün neden İnsan Hakları Islahatını ilan etme gereksinimi duymuştur Vatandaşlarımız hak ettikleri üzere yaşasınlar diye mi? En temel demokratik hakların kullanımında dahi ‘cesaretleri varsa denesinler’ diye konuşan bir şahıstan hukuk devletine tabi olmasını beklemek abesle iştigaldir.

Sıkıntı başkadır! Zira devletin bütün yetkileri tek elde toplanarak antidemokratik bir idare oluşturulması ve insan haklarının hiçe sayılması, işin içinden çıkılmaz bir ekonomik krize neden olmuştur. Yatırım çekebilmek için en azından görünüşte insan hakları ve hukuk ıslahatının yapılması gerekmektedir.

“BAŞKALARININ HAKİKATİ GÖRMEDİKLERİNİ ZANNEDİYORLAR”

Görünüşte diyorum zira önemli ciddi yaptıklarına inanıyorlar. Kendileri gerçeklere kapanınca diğerlerinin da hakikatleri görmediklerini zannediyorlar. Mevcut anti demokratik ve insan haklarının kullanılamaz duruma düşürüldüğü bu acı tablonun sorumlularının, başarılı bir insan hakları ıslahatı yapabilmesini beklemiyoruz.

Keşke yapabilseler! Keşke, demokrasiye ve hukuk devletine dönüş için manalı düzenlemeler getirseler! Bu türlü bir durumda içtenlikle biz de destekleriz. Lakin ihtimal var mı?

Hesap vermeyen, canını sıkanı bastırmaya çalışan, bütün işleri oldubittiye getiren bir zihniyet artık alışkanlık olmuştur. Tekçi idarelerin fıtratında özgürlüklerin alanını genişletme, bunun için ıslahatlar yapma üzere bir özellik yoktur. Aksine onun fıtratında, her bahiste karşısına çıkan sorunu kendi yetkilerini daha da sınırsız hale getirerek aşma vardır.

“ŞEHİTLERİMİZ İÇİN KİMSE HESAP VERMEMİŞTİR”

Örneğin; geçen sene İdlib’te şehit edilen 34 askerimiz, IŞİD tarafından katledilen 2 askerimiz, Gara’da şehit edilen 16 askerimiz için hiç kimse hesap vermemiştir. Bu hususlar demokratik bir ortamda tartıştırılamamaktadır bile…Cumhurbaşkanı’nı eleştirmek bu ülkede kabahat haline getirilmiştir.

Televizyonlar hükümeti rahatsız edecek haberler vermemektedir. Gazetecilerin nerdeyse tamamı otosansür uygulamaktadır. Mevcut hükümet basın özgürlüğünü yine tanısa 5 litresi 70 liralara çıkan Ayçiçek yağı, 2 buçuk liraya çıkan simit nedeniyle oluşan halkın feryadı her akşam televizyonlara çıkacak. Rekor seviyedeki işsizlik, enflasyon televizyonlara çıkacak. Merkez Bankası’nın eritilen 128 Milyar Dolarlık rezervinin hesabı sorulacak. İşte bunu hükümetin demokrasi anlayışı kaldırmaz…

Bu hükümetten artık milletin yararına olacak bir ıslahat beklemek beyhudedir. Hukuksal öngörülebilirliğin en taban kuralları bile ortadan kaldırılmıştır. Anayasa Mahkemesi kararlarını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulatmayan bir hükümettir bu. Biz bu hükümetten yalnızca 2023’te yapılacak adil ve hür seçimler sonucunda demokratik teamüllere uygun olarak iktidarı devretmesini bekliyoruz. Beklentimiz bu kadardır…

Karar