UYGUN Parti önderi Meral Akşener, partisinin TBMM Küme Toplantısı’nda konuşuyor.
Akşener’in konuşmalarından satır başları şu biçimde:
Dün; Tarih bilenlerin, kadir-kıymet bilenlerin, 82 yıllık hasretinin yıldönümüydü.
Büyük Türk Milleti, cennet vatanımızda, alnımızın değdiği toprağın her köşesini, milletine seccade yapan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve istiklal kahramanlarını, çok sevdi.
Kalpleri olup hissetmeyenler, Gözleri olup görmeyenler, kulakları olup işitmeyenler, anlamasa da, Türk Milleti, büyük kahramanına, sevgisinden, vefasından asla vazgeçmedi.
İşte o yüzden; O’nun aziz anısı, her 10 Kasım’da, vatanın her köşesinden, saat 9’u 5 geçe tekrar doğuyor.
Gururla izliyoruz, minnetle anıyoruz. Mavi Gözlü Bozkurtumuzun ve silah arkadaşlarının ruhları şad, yerleri Cennet olsun.
“KARABAĞ AZERBAYCAN’DIR”
Dünyanın diken üstünde olduğu bugünlerde, Türk’ün, makus talihini adım adım yendiği, bir büyük destanı yakından takip ediyoruz.
Azerbaycan Türk Ordusu, işgal altındaki vatan topraklarında, ay-yıldızı dalgalandırmaya devam ediyor.
Şuşa’dan gelen müjdenin, çabucak akabinde imzalanan mutabakat, kutsal bir hakkın teslimidir.
28 yıldır, bıkmadan usanmadan haykırdığımız üzere:
Karabağ Azerbaycan’dır!
ABD BAŞKANLIK SEÇİMLERİ
Biliyorsunuz, geçtiğimiz hafta, Amerika Birleşik Devletleri’nde Başkanlık seçimi vardı. Bu noktadan sonra, bölgesel ve küresel tesirlerinin yanında, bizim için değerli olan, ABD’nin Türkiye ile ilgileri, ve Türkiye’nin ulusal çıkarlarıyla ilgili nasıl bir duruş sergileyeceğidir. Amerika elbette dünya üzerindeki hakim güçlerden biri.
Lakin, bizim için kıymetli olan, Amerikan liderinin Türk siyasetine nasıl baktığı değil, Türkiye’nin ulusal çıkarlarının, nasıl korunup kollanacağıdır. Bu açıdan baktığımızda, Trump devri, hiç de iyi bir periyot değildi. Biden farklı mı olacak, onu vakit gösterecek. Artık yeni bir periyoda girdik.
“TRUMP DEVRİNDE ALAKALAR, AHBAP-ÇAVUŞ BOYUTUNA İNDİ”
Trump devrinde “Ahbap-çavuş” boyutuna indirgenen alakaların, yine devletlerarası bir kimlik kazanmasını umuyoruz. Diplomasi, şahsî ahbaplıklar üzerinden değil, liyakatli takımlar üzerinden ve akla yatkın yürütülmelidir. Türkiye’nin önemli ve güçlü bir diplomasi geleneği var. Bu gücün ve ciddiyetin, tekrar devreye alınmasını bekliyoruz.
Devlet yönetmek önemli bir iştir. Devlete baş olanlar, işlerini de, makamlarını da ciddiye almalıdır. Bu bir mecburiyettir. Fakat Türkiye, maalesef uzun yıllardır, bu ciddiyetten mahrum yönetiliyor. Son örneklerinden birini, İzmir sarsıntısının akabinde yaşadık. Binaları denetlemekle, vatandaşının can ve mal güvenliğinin, takipçisi olmakla sorumlu olan iktidarın, yeni sorumsuzluklarına şahit olduk.
İzmir’de, hükümete bağlı kurumlarla, mahallî idarelere bağlı kurumların, uyumlu çalışmasından rahatsız olmuş olacaklar ki, yeniden gereksiz tartışmaların, gereksiz arbedelerin peşine düştüler.
Vatandaşlarımızın canı yanmış, sevdiklerini kaybetmişler, devletimizin kendilerine el uzatmasını bekliyorlar. Bir de bakıyoruz, abuk sabuk, devlet ciddiyetine yakışmayan açıklamalar geliyor… Küçük ortak çıktı, “Keşke o konutlarda oturmasalardı.” dedi. Büyük ortak çıktı, “Vatandaşlarımız da, keşke üzerine biraz daha koyup binalarını güçlendirselerdi.” dedi. Neredeyse kaybettiğimiz canlarımızı suçlayacaklardı ki, çok şükür ona yüzleri tutmadı… Buradan iktidara sesleniyorum;
O binaları denetlemek sizin vazifeniz. Varsa, eksikleri gidermek için, vatandaşa omuz vermek, sizin vazifeniz. Bunları yapmadığınız üzere, kalkıp bir de vatandaşı kabahatler üzere, laflar ediyorsunuz. Ayıptır.
Sayın Erdoğan’ın önerisi meskenlere şenlik:
Neymiş;
Vatandaş, sağlam olmayan binadaki meskeninin üzerine, biraz daha para koyacakmış, binasını sağlam hale getirecekmiş. İşte size, vatandaşının gerçeğinden, büsbütün kopmuş bir idare anlayışının dışa vurumu…
Sayın Erdoğan; Vatandaşa akıl verme, takviye ver. Devlet, “Üzerine biraz daha koyup yenisini yapsalardı.” demez. Devlet, “Ben vatandaşımın yanındayım, gelin birlikte yapalım der.” Devlet, kendi işini, sıkıntı durumdaki vatandaşına yıkmaz. Devlet, vatandaşının sırtındaki yükü alır.
Devlet, güç günler için topladığı zelzele vergilerini saçıp savurmaz. Devlet, kelamını meblağ, topladığı 35 milyar doları, milletinin meskenlerinde sağ salim oturması için harcar.
Türk Devlet geleneğine yakışan budur. O beş müteahhitinizin yapı stoğunu eritmek için, kamu bankaları üzerinden, sudan ucuz krediler verdiniz. Gelin, vatandaşlarımıza da birebir imkanı tanıyın. Akıl vereceğinize, gelin, sıfır faizli, uzun vadeli kredi verin, vatandaşımız yarasını daha süratli sarsın.
Meskeni hasarlı olan yenisine, az hasarlı olan, daha sağlamına kavuşsun. Bunu, yaklaşmakta olan büyük İstanbul sarsıntısı için de, bir an evvel yapın. Kentsel dönüşümü, müteahhitlerinizi güçlü etmek için bir fırsat olarak değil, vatandaşın can ve mal güvenliğini, sağlama almak için bir fırsat olarak kullanın.
Birçok binanın denetimleri yapıldı. Sarsıntı simülasyonları yapıldı. Artık devleti yönetenlere düşen, bir an evvel kolları sıvamaktır. Beş müteahhidiniz biraz beklesin, uygun kredileri biraz da bu işe kullanın. Bir yanda; Geçilmeyen köprüler, uçulmayan havalimanları, gidilmeyen yollar için, o beş müteahhidinize, bir kalemde 117 milyar lira garanti parası ödeyeceksiniz; Öteki tarafta; Vatandaşa gelince; “Üzerine koyup binanı güçlendirseydin” diyeceksiniz…
İSTİFA EDEN ALBAYRAK’A: ACİL ŞİFALAR
Biliyorsunuz damat bakan gitti kendisine acil şifalar diliyoruz. Kendisinin gelişi de gidişi de bu ciddiyetsiz idare anlayışının devletimizin düşürüldüğü durumun ibretlik bir vesikasıdır. Eski damat bakanın istifa sürecinde sayın Erdoğan’ın internet ve toplumsal medya yasaklarında neden bu kadar ısrara ettiğini daha iyi anladım. Damadı Instagram üzerinden istifa etti. Partili cumhurbaşkanlığı sisteminde artık her bakan kendine nazaran bir toplumsal medya mecrası seçip oradan istifa ediyor.
“TİKTOK’TA YAPACAĞI DÜETLE İSTİFASINI BEKLİYORUZ”
Önümüzdeki süreçte kabinenin bir öbür ultra başarılı üyesinin yani Tarım Bakanı’nın da TİKTOK’ta yapacağı bir düetle istifa etmesini bekliyoruz. Bu türlü bir ciddiyetsizlik olabilir mi! 18 yılda hiç mi devlet adabı öğrenmediniz?
Haydi ülkeyi düşürdüğünüz durumdan utanmıyorsunuz, bari 5000 yıllık Türk Devlet geleneğimizden utanın. Bari atalarımızın ulu mirasından utanın. Ayıptır, ayıp.
Milletin hazinesinin çok vakittir teslim edildiği, bu ciddiyetsizliğin, bu beceriksizliğin açtığı yaraların, hızla tamir edilmesi gerekiyor. Birinci günden beri uyardık. “Damadına her ay yeni paket açıklatma. Damadı paketle, Türkiye nefes alsın.” dedik. Hakikaten, Eski Damat Bakan, Sayın Albayrak, istifa metninde, “Allah sonumuzu hayreylesin.” diyor. El hak gerçek. Geç de olsa, memleketin gerçekleriyle yüzleşmiş olmasını, bu türlü bir öz tenkit yapmasını olumlu karşılıyoruz.
Bunları biz söyleyince inanmayan, Sayın Erdoğan’dan da, bu özeleştiri doğrultusunda, geç kalınmış adımları atmasını bekliyoruz. Bu vesileyle, iktidar medyasının hakkını da teslim etmeden geçmeyeyim.
Tüm havuz medyasını, Sayın Albayrak’ın istifa sürecinde gösterdikleri üstün gazetecilik muvaffakiyetinden ötürü tebrik ediyorum.
Biz medyanın saraya bağlı olduğunu biliyorduk ancak,
Bu gerçeği, milletin huzurunda, olabilecek en rezil formda itiraf etmelerini, doğrusu beklemiyorduk. Türkiye’nin Hazine ve Maliye Bakanı istifa etmiş. Dünya basını, Avrupa basını, olanı biteni manşetten veriyor. Yabancı iktisat kanalları, flaş haber olarak alt yazı geçiyor. Amerikan basını bile, başkanlık seçimini bırakıp, son dakika gelişmesi olarak Türkiye’ye bağlanıyor. Lakin saray medyasında tek bir haber dahi yok…
Medyanın misyonu, Türk milletine haber vermektir. Elbette, medya kanalları ortasında görüş farklılığı olur. Ancak ayyuka çıkmış bir haberi gizlemek olmaz. Gazetecilik mesleğine, bu kadar mı sırtınızı döndünüz? Türk milletinin haber alma özgürlüğüne, bu kadar mı kastettiniz? Yazıklar olsun.
Türkiye’nin ve Türk Milleti’nin gerçeğiyle, Ak parti iktidarının masalları örtüşmüyor. İste size bir örnek: İstanbul İstatistik Ofisi’ne nazaran, İstanbulluların yarısı, geçtiğimiz ay, geçinecek kadar para kazanamamış.
Yüzde 40’ı borç almış, yüzde 20’si ise, kredi kartının taban borcunu bile ödeyememiş. Biz, “Milletimiz geçinemiyor, konuta ekmek götüremiyor.” dedikçe kızıyorlar fakat, gerçekler ortada. Esnafın hali ortada. Emeklinin durumu ortada. İşsiz gençlerimizin dramı ortada. Çalışanlarımız, işçilerimiz, ayın sonunu getiremiyor. Yaşadığımız ekonomik krizden, anında ve en çok etkilenen kümelerin başında, fiyatlı çalışanlarımız geliyor.
Ak Parti’nin mükemmel iktisat idaresi sayesinde, Eylül 2020 tarihi itibariyle, kamu ve özel kesim işçilerimiz; açlık hududunun, 2 bin 447 lira 72 kuruş, yoksulluk hududunun, 7 bin 973 lira 2 kuruş, hayat maliyetinin ise, 3 bin 2 lira 55 kuruş olduğu bir iktisatta, açlık ile yoksulluk ortasında bir yerde yaşamak zorundalar.
Ülkemizde işsizlik almış başını giderken, kamu yahut özel dalda çalışanlar, işlerini kaybetmemek için, koşullara razı gelmeseler de, çalışmaya devam etmek zorundalar.Yaşadıkları derin ekonomik krizin yanında, Sendikalaşmalarının önündeki mahzurlardan, toplumsal haklarının çeşitli usullerle kısılmasına kadar; bulundukları misyonlarda, adil bir meslek yolu olmamasından, maaş ve fiyatlarındaki ağır vergi yüküne kadar; birçok sorun, kamu ve özel kesim çalışanlarımızı derinden etkiliyor.
Bu yüzden, ne yazık ki çalışanlarımız geleceğe dair umutlarını kaybetmiş durumdalar. Kendilerini inançta hissetmiyorlar. Elbette hissetmezler!
Kendilerini görmeyen, seslerini duymayan, ve sıkıntılarını umursamayan bir iktidarın kurduğu, bu eğri sistemde; Emeklerinin karşılığı olan maaşlarının, gün geçtikçe eridiğini gördükçe, nasıl geleceğe umutla baksınlar, nasıl kendilerini inançta hissetsinler?… İşçilerimiz her geçen gün daha da yoksullaşırken, nasıl oturup keyif çayı içsinler?
Detaylar geliyor…
Karar
