Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Lideri kemal Kılıçdaroğlu, Burdur ziyaretinde muhtarlar, sivil toplum kuruluşları temsilcileri ve kanaat başkanlarıyla bir ortaya geldi. Burdur Belediyesi Konferans ve Stant Salonu’nda konuşma yapan Kılıçdaroğlu hükümeti iktisat üzerinden eleştirdi.

Konuşmasında erken seçim davetini da yineleyen Kılıçdaroğlu, “Türkiye’nin beklemeye tahammülü yok. Çağırımı yaptım, bir daha yapıyorum. Milleti bu kadar büyük külfete sokmaya gerek var mı? Korkma getir sandığı, vatandaş seni seçiyorsa başım üstüne ne yapayım?” dedi.

Kılıçdaroğlu konuşmasında şu sözlere yer verdi:

Toplantımıza İstiklal Marşı ile başladık, hepimiz ayağa kalktık. Çok hoş bir ülkede yaşıyoruz. Lakin ne hikmetse birbirimize farklı farklı gözlerle bakmaya başladık. Neden? Ülkeyi büyütmek varken neden bu arbedeler oluyor, neden yoksulluk var? Hepimizin tek tek sorumluluğumuz var. Benim sorumluluğum sizden fazla fakat sizin de sorumluğunuz var. Her birimizin sorumluluğu var. Ben size o şunu yaptı, o bunu yaptı söylemeyeceğim. Çiftçi mutlu değil hakikat, işsizlik var yanlışsız, endüstrici mutlu değil gerçek, esnaf hiç şad değil hakikat. Bunu nasıl aşabiliriz. Bunun için biz nasıl strateji geliştirebiliriz. O denli bir strateji geliştirelim ki farklı görüşte olanlar bile bu yanlışsız desinler. Dört ayaklı stratejiyi hayata geçirmek zorundayız. Dört halkayı iç içe geçirmeliyiz.

‘HERKESE HÜRMET DUYMAK ZORUNDAYIZ’

Birinci halkamız, herkesin can ve mal güvenliği olmalıdır. Ne demek can ve mal güvenliği? Hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, meseleyle karşılaşan kişinin sorunu özgürce lisana getirmesine ortam hazırlamak demektir, özgür bir medya demektir. Vazgeçilmez olan alan demokrasi. Ülkeler ikiye ayrılır, demokrasinden yana olanlar, otoriter rejimden yana olanlar. Herkese hürmet duymak zorundayız. Otoriter rejim değil halkına hürmet duyan, halkının kelamlarını özgürce söz edebileceği rejim istiyoruz. Buna biz demokrasi diyoruz.

‘DEMOKRASİDE MİLLET YÖNETİCİLERE HESAP SORAR’

Devleti yönetenler milletine hesap vermek zorundadır. Demokrasilerde millet yöneticilere hesap sorarlar. Millet dediğimiz vatandaşlar vergi veriyorlar. Vatandaş şu soruyu sorma hakkına sahiptir. Ben vergi veriyorum, nereye harcanıyor bu vergiler? Kamu özel işbirilği var, hoş. Yollar, tüneller… Kaça yapılıyor, ben bilmiyorum. 600 milletvekili de bilmiyor. TOBB Lideri, Ziraat Odaları Birliği Lideri da bilmiyor. Kaça yapıldığını, kaç lira ödeyeceğimizi bilmiyoruz. Otoriter rejimlerde millete hesap verilmez, milletten hesap sorulur. Örneğin son günlerin en tanınan sorusu, 128 milyar dolar nereye gitti? Bu soruyu sormak kabahat konusu haline geldi. Demek ki demokrasi bu kadar değerli bir şey. İnsan hayatı Adem’den bu yana hak aramayla geçmiştir. Ben hakkımı arıyorsam, sizler de arayacaksınız. Nasıl? Demokrasiyle arayacaksınız.

’10 MİLYONU AŞKIN İŞSİZİMİZ VAR’

İkinci yola geliyorum. Demokrasiyi kurduk. İkinci kıymetli halka, üreten Türkiye. Her alanda üretmemiz lazım. Vergi, bütçe, maliye, para siyaseti üretim üzerinden endekslenmelidir. Üretene dayanak vereceksin. Anayasa çiftçi, esnaf korunur diyor. Çiftçi ve esnfalar için özel karar var. Bu ülke mercimek, fasülye mi üretemiyor? Ne için dışarıdan alınıyor. Konya’dan küçük olan Hollanda yıllık 185 milyar dolar tarım eser ihraç ediyor. Devası Türkiye, 18 milyar dolar. Ne için? Sizden vergi istediler, ödediniz. Demek ki Türkiye’nin üretmesi lazım. Her alanda üreten Türkiye, güçlü Türkiye’dir. Sanayi alanında da üretecek. Üniversitesi özgür olmayan ülkenin bilgi üretmesi mümkün değildir. Üniversite demek aklın özgürce kullanılması demektir. Allah’ın bize verdiği en pahalı organdır. Kur’an-ı Kerim’de de diyor, aklınızı kullanacaksınız.

Önemli bir işsizimiz var. 10 milyonu aşkın işsizimiz var. Bir de Almanya’yı düşünün nüfuzumuz tıpkı. Almanya dışarıdan emekçi alıyor, bizde 10 milyon, bir birçok genç, işsiz. Türkiye’yi tarımdan koparmak kimin stratejisidir… Üniversiteyi bitirmiş, oğlu kızı işsiz. Üniversiteyi bitirip, meskenlerde paklığa giden bayanlarla konuştum. Diplomanın hiçbir işe yaramadığını, torpil olmadan işe girilemediğini gördüm diyor. Üretirseniz, bu olmaz. Dünyada saygınlığınız artar. Türkiye’nin prestiji artar.

‘DEVLET KENDİ ÇİFTÇİSİYLE REKABET EDER Mİ?’

Kanun çıkarmışız, TBMM’den 2016 yılında. Her yıl ulusal gelirin yüzde 1’i oranında çiftçiye dayanak verilir. Bugüne kadar hiç verilmedi. Neden verilmedi? Efendim, dışarıdan almak daha ucuz. Devlet, hükümet kendi çiftçisiyle rekabet eder mi? Demek ki demokrasiyi kurduk, can mal güvenliğini sağladık, üretim seferberliği başladı. Kâfi mi, hayır. Üçüncü stratejiye muhtaçlık duymaktayız, güçlü bir toplumsal devlet kurmalıyız.

‘MECLİS 50 YIL EVVEL KABUL ETTİ, UYGULANMIYOR’

Toplumsal devlet yoksul ve fukaranın yanında olan devlet demektir. Bir devlet yoksul, fukaranın yanında değilse ona esasen toplumsal devlet denilmez. Demek ki stratejinin üçüncü ayağı güçlü toplumsal devlet muhtaçlığımız var. 1980 yılında kabul edilen, 2001 yılından bu yana uygulanmayan aile takviyeleri sigortası var. Uygulanması lazım. 50 yıl evvel Meclis kabul etmiş, uygulanmıyor. Sağ elin verdiğini, sol elin görmeyeceği toplumsal devlete muhtaçlık var.

‘YARIN SABAH NE OLACAĞINI BİLMİYORUZ’

Siz teknoloji ve bilimi takip etmezseniz, geride kalırsınız. Osmanlı’nın batışı sanayi ihtilalini kaçırmasından olmuştur. Sürdürülebilirlik, dördüncü ayak da budur. En değerli mihenk taşı da devlette işi ehline vereceksin. Şu sorunun karşılığını siz de sorun, ben de sorayım. Her birimiz bir planlama yaparız. Bir planlama kavramı vardır. Pekala evvelden bu memleketin Devlet Planlama Teşkilatı vardı, nerede bu teşkilat. Yok oldu. Elin oğlu, 50-100 yılı planlıyor. Biz yarın sabah ne olacağını bilmiyoruz.

‘BİR AVUÇ TEFECİYE 183 MİLYAR DOLAR FAİZ ÖDÜYORSUNUZ’

Şundan emin olmanızı isterim, devlette 27,5 yıl çalıştım. Bütün emeğimi, yıllarımı Maliye Bakanlığı’nda çalışarak verdim. Vergi nasıl toplanır, tasarruflar nasıl yapılır, israftan nasıl kaçılır, yıllarımı buna verdim. Sorun nerede, idare anlayışında. Kaynağı nereye tahsis edeceğiz. Yanlış siyasi tercih. Örneğin İstanbul’a Kanal İstanbul’u yapalım diyorlar. Ya kardeşim, Harran Ovası’nı sula. Dışarıdan ithal edeceğine oradaki çiftçi üretsin. Bunları yaparsan dışarıdan eser gelmeyecek. Bu bir siyasi tercihtir, kimden yana kullanacaksınız. Londra’daki bir avuç tefeciye 183 milyar dolar faiz ödüyorsunuz, 183 milyar doları bizim çiftçiye versen bırakın Türkiye’yi dünyayı besler. Devleti namuslu insanların yönetmesi lazım. En zirveden aşağıya kadar namuslu insanların yönetmesi lazım, boğazından aşağıya haram lokma inmemesi lazım.

‘MİLLİ İRADEYE HÜRMET DUYMAMIZ LAZIM’

Talan nizamı üzerine bir devlet inşa edilemez, talan sistemi üzerine inşa edilen devlet yaşayamaz. Cumhurbaşkanının tarafsız olması, her gün konuşmaması lazım. Cumhurbaşkanı ayın belli günlerinde konuşur, millet de onu dinler ne söyleyecek diye. İhtilaf çıkar siyasi partiler ortasında, hakem cumhurbaşkanıdır. Çağırır, gelin, nedir sizin alıp veremediğiniz der. Cumhurbaşkanının boğazından haram lokma inmemesi lazım ve en değerlisi hükümran güçler tarafından mal varlığı nedeniyle tehdit edilmemesi lazım. Parlamentonun ne yetkisi var? Kanun çıkarmış, ulusal gelirin en az yüzde 1 oranında dayanak verilir diyor. Vermiyorum diyor. Ne yapacaksınız, çiftçi ne yapacak. Parlamento ulusal iradeyi temsil ediyorsa, ulusal iradeye tek tek hepimizin hürmet duyması lazım. Siz milletvekili mi seçiyorsunuz, siz milletvekili seçmiyorsunuz, bir liste veriliyor, altına imza atıyorsunuz. Parlamento, milletvekilleri vesayet altındaysa bunlar gerçekleşmez.

‘SİYASET KURUMUNU SORGULAMALIYIZ’

Güney Kore’den kelam ettim bir orta. Türkiye Cumhuriyeti Güney Kore’den evvel araba üretti. İsmi Anadol’du, artık Güney Kore’nin dünya çapında 4-5 markası var. Siyaset kurumunu sorgulamalıyız. Türkiye’nin beklemeye tahammülü yok. Çağırımı yaptım, bir daha yapıyorum. Milleti bu kadar büyük soruna sokmaya gerek var mı? Korkma getir sandığı, vatandaş seni seçiyorsa başım üstüne ne yapayım? Benim karnım tok söyleyeyim. Sizin verdiğiniz vergilerle maaşımızı alıyoruz. Bu ülkenin sanayicisi, çiftçisi…

‘BİZ HESAPLAŞMA KEDERİNDE DE DEĞİLİZ’

Sanayi nereye kayıyor? Romanya’ya. Türkiye’de can güvenliğim yok diyor. Çıkış seçimdir. Burdur’dan bu çağrımı tekrar yapayım. Sayın Erdoğan, halktan korkulmaz. Ulusal irade başımızın üstündedir, hepimizin hürmet duyması lazım. Biz hesaplaşma kaygısında de değiliz. Bu ülkenin hoş, iyi yönetilmesini istiyoruz. Yönetilen devletin şeffaf olmasını, tarafsız cumhurbaşkanı olmasını, bakanların Meclis’ten seçilmesini, yargıçların tarafsız olmasını, mescide, adliyeye, kışlaya siyaset girmesin istiyoruz. Ne vakit söyledim bunu? Yeni Kapı Mitingi’de söyledim. Kışlaya, mescide niçin siyaseti sokuyorsun. Pak bir Türkiye’ye muhtaçlığımız var.

Karar