Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Botan Çayı Beğendik Köprüsü Açılış Töreni'nde açıklamalarda bulundu.
1970’lerde birinci ihalesi yapılan Türkiye’nin en yüksek köprüsü, Bitlis’in Hizan ile Siirt’in Pervari ilçeleri arasında yapılarak açılışı gerçekleştirildi. Merasimde Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklamalarda bulundu.
Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkanlar şu biçimde:
Aziz milletim, kıymetli Siirtli Bitlisli ve Vanlı kardeşlerim, ekranları başında bizi izleyen aziz milletim, bedelli misafirler sizleri en kalbi hislerimle selamlıyorum. Açılışını yapmakta olduğumuz Beğendik Köprüsü ve Küçüksu Pervari yollarımızın devletimize kentlerimize güzel olmasını Allah'tan diliyorum.
Emeği geçen kurumlarımızı, yüklenici firmayı, mühendisinden emekçisine herkesi tebrik ediyorum.
Sarp topraklar ve derin vadilerle örülü bu türlü bir coğrafyada yol yapmanın da köprü inşa etmenin de derdini en iyi projelendirip inşa edenler bilir.
Türkiye'nin dört bir yanını kara ve demir yollarıyla, tünellerle donatırken böylesine çekişmeli coğrafyaları da ihmal etmedik.
İktidara geldiğimizde Türkiye'nin karayol uzunluğu 6 bin 100 kilometreydi, biz 27 bin 300 kilometreye uzattık. Ve bununla da kalmadık.
Imalatı biraz uzunca sürmüş olsa da hamd olsun ahir kentlerimizi birbirine bağlayan bu mevcut projeyi bağladık. Burasını devletimizin en yüksek köprüsü ünvanını taşıması ehemmiyetini işaret ediyor. Külliyen Türk mühendis ve personellerinin ürünü olan bu köprünün gereçlerinin tümü de devletimizde üretilmiştir.
İnşallah açılışını yaptığımız yol ve köprü sayesinde ortamımızdaki ticaret ve turizm gelişecektir.
Dün Ayasofya'nın yine ibadete açılması vesilesiyle rahmetle yad ettiğimiz Fatih Sultan Mehmet Han'ın vakfiyesine nakşettiği şu şık laf “”Hüner bir şehr bünyâd etmektir Reâyâ kalbin âbâd etmektir”
Biz de 18 yıldır memleketimizin 81 vilayetinde eğitimden sıhhate, ulaşımdan güce, spordan etrafa kadar her sahada inşa ettiğimiz ürünlerle milletimizin gönlünü kazanmaya çalışıyoruz.
Her iş üzere devlete ve millete hizmet de nasip problemidir. Bize bu hizmetleri nasip eden Rabbimize hamd ediyoruz.
“DERİNLİKLİ BİR GÜVENLİK HATTI OLUŞTURDUK”
Yaklaşık 1000 yıldır bu topraklarda her lisandan, her kökenden insanın ortak bir maksadı vardır. Bu gaye; daima birlikte inanç, huzur, refah içinde kardeşçe yaşamaktır. Bu ortak maksadı, terör dahil her yolu engellemeye çalıştılarsa da başaramadılar.
Son devletimiz Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla günümüze kadar ulaşan istiklal uğraşımız bir müddettir yeni sınamalarla karşı karşıyadır.
Bu sınamaları Allah'a şükür birer birer muvaffakiyetle geçmişte bırakıyoruz. Hudutlarımızı kuşatmaya çalışan terör örgütlerini tepelemekle kalmadık, karada ve denizde epey derinlikli bir güvenlik hattı oluşturduk. Ekonomimize kurulan tuzakları etkisiz hale getirerek büyüme yolunda ilerlemeyi sürdürdük.
Dünyanın en gelişmiş memleketlerinin dahi çaresiz kaldığı buhranın üstesinden rahatlıkla gelerek Türkiye'nin gerçek gücünü ortaya koyduk. Bu periyotta yalnızca milletimize en üst seviyede sıhhat hizmeti sunmakla kalmadık. Süren yatırımları tamamlayıp fliyete geçirerek asıl gündemimizden kopmadığımızı gösterdik.
Gerek içeride gerek milletlerarası meydanda devletimize yönelik atakların artması işte bu rahatsızlığın tezahürüdür.
İstiyorlar ki Türkiye kendisine sunulanla yetinsin, hakkını aramasın, yarışmaya kalkışmasın. Bunların anlamadıkları artık o eski Türkiye'nin arkada kaldığıdır.
“HEDEFİMİZE ULAŞINCAYA KADAR İNŞAYA, İHYAYA DEVAM EDECEĞİZ”
Bugün her mealde kimseye eyvallah etmeden, kendi gündemini belirleyen, kendi önceliklerine nazaran hareket eden bir Türkiye vardır.
Elbette bu uğraşta mütemadi yeni tuzaklarla karşılaşıyor, konumu geldiğinde kayıplar da veriyoruz. Lakin asla yolumuzdan dönmüyoruz.
Geçmişte çok fırsatlar kaçırması sağlanan bu devletin artık tıpkı oyuna gelmeyeceğini herkesin anlamasını istiyoruz.
Kuklalarla değil, kuklacılarla muhatap olduğumuz bir periyoda girdik. Bunun için ne terör örgütleri, ne içine çekilmek istendiğimiz kısır siyasi gündemler ne gayrı tuzaklar işe yaramayacaktır. Maksadımıza ulaşıncaya kadar inşaya, ihyaya devam edeceğiz.
Dünyanın öteki ucundan gelip hudutlarımızda operasyon yapmayı kendilerine hak görenler bizim güvenlik korkularımızı hiçe sayabiliyor. Bizi sahillerimize hapsedecek ve denize adım atamayacak mutabakatların peşinde koşanlar, Türkiye'nin legal muahedesine karşı çıkabiliyor.
Şeffaflıkla uzaktan yakından ilgisi bulunmayan memleketlere kapılarını açanlar Türkiye'ye yasak koyabiliyor. Devletin legal idaresini yıkmaya yönelik darbe teşebbüslerini görmezden gelenler, bununla kalmayıp darbecilere kucak da açabiliyor.
Iktisadımızı gaye meydanlar, dönüp bir de bizi piyasa kurallarını ihlalle suçlayabiliyor. Devletlerinde İslam düşmanlığı ve yabancılara yönelik atakları önlemeye yönelik adım atanlar, Türkiye'nin iradesine saldırabiliyor.
İşte bu gelişmeleri, dostlarımızla düşmanlarımızı birbirinden ayırmamızı sağlayan birer filtre olarak görüyoruz. İçeride ve dışarıda kimin hangi safta durduğunu gördükçe, bundan sonra neyi nasıl yapmamız gerektiğini de anlıyoruz.
Türkiye hangi mevzuda kendinden taviz vererek uzlaşma yolu aradıysa hepsinde kaybetmiştir. Buna karşılık hangi bahiste unsurlu, kararlı duruş sergilemişse evet bedelini ödemiştir, lakin sonuçta kazanan tarafta yan almıştır.
Milletimiz birkaç gün sonra dördüncü yıl dönümüne ulaşacağımız 15 Temmuz gecesi önüne konan bedel canı da olsa uğraştan geri durmayacağını ve alacağını göstermiştir.
Ayasofya'nın yine camiye döndürülmesi sıkıntısı de bu kararlılığın sonucudur. Kimin ne dediğine değil milletimizin ne dediğine bakarak bu kararı aldık. Tıpkı Suriye'de Libya'da yaptığımız üzere, haklı yolumuzda yürümeyi sürdüreceğiz.
Karar
