DEVA Partili Mustafa Yeneroğlu'nun mevzuya ait açıklaması şu biçimde:
Toplumsal Medya Kanun Değişikliği, Otoriter Hükümetin Toplumsal Medyayı Denetim İhtirasının Sonucudur.
AK Parti ve MHP’nin oyları ile TBMM Genel Konseyinde kabul edilen toplumsal medyaya yönelik değişiklikler öngören Kanun, toplumsal medyada tabir özgürlüğüne yönelik büyük bir tehdittir. Süratle meclisten geçirilen değişiklikler, giderek hayatın her alanını kuşatan yasakçı anlayışın ve iktidarın topluma dayattığı kısıtlamaların son örneğidir.
Bilindiği üzere, televizyon ve gazeteler iktidarın ya direkt denetiminde ya da ağır baskısı altındadır. Düzenleme ile iktidar bir adım daha ileri giderek; toplumsal medyayı ve dijital yayıncılığı da kendi inhisarına almak istemektedir. Bağımsız medyanın temelsiz yargılamalarla ve otosansürle büsbütün susturulmaya çalışıldığı bir ortamda böylesi bir değişiklik tabir özgürlüğünü önemli formda zedeleyecektir.
Kanun değişikliğinin iki ana emeli vardır: Toplumsal medya platformlarına yeni zorunluluklar getirmek ve internette sansürün daha tesirli yapılmasının önünü açmak.
Kanun ile günde bir milyondan fazla erişim sağlanan toplumsal medya platformlarına Türkiye’de yasal temsilci bulundurma zaruriliği getirilmiştir. Bu zorunluluğa uymayan platformlara idari para cezası, ardından reklam yasağı getirilmesi öngörülmektedir. Bu koşulları yerine getirip hala temsilci atanmazsa bant erişimi yüzde 90’a kadar daraltılacak ki bu da fiiliyatta o platformlara girilememesine neden olacaktır. Ayrıyeten platformların bu otoriter baskı nedeniyle ülkeden çekilme ihtimali de ülkemiz için utanç vericidir.
Öte yandan Kanun ile toplumsal medya platformlarının kullanıcı datalarını Türkiye’de depolaması mecburiliği getirilmektedir. Böylelikle iktidarı eleştiren, yaygın yolsuzlukları, hukuksuzlukları ve makûs idaresi söz eden tüm toplumsal medya kullanıcılarının kimlikleri direkt öğrenilebilecektir. Bu durum internette içerik üreten ya da paylaşan vatandaşlarımızın, basitçe tespit edilerek, gözaltına alınmalarına ve yargılanmalarına yol açacaktır.
Öbür taraftan zati halihazırdaki kanunda detaylı olarak düzenlenmiş sınırlamalar daha da artırılmaktadır. Değişiklik yeterince, platformların vatandaşların kişilik hakları ihlali ve özel hayatın kapalılığı ile ilgili taleplerini 48 st içinde karara bağlamak zorunda olmaları devlet organları dışında toplumsal medya platformlarının da direkt tabir özgürlüğü kısıtlaması manasına gelmektedir. Platformların direkt sansüre yetkili tutulması hukuken kabul edilemez.
Genel Şurada kabul edilen kanun ile toplumsal medya platformları, öngörülen çok ağır cezalar karşısında riske girmemek için aslında cürüm olmayan birçok içeriği silme yahut kaldırma yolunu tercih edecektir. Böylesi bir yaptırım, toplumsal medyanın kullanılamaz hale gelmesi manasına gelir. İktidarın amacının kişilik hakları yahut özel hayatın kapalılığı olmadığı açıktır. İktidar toplumsal medyayı da iktidar gazete ve televizyonlarına benzetmeye çalışmaktadır.
Kanunun mevcut hali, Avrupa Birliği standartları ile esasen uyumlu değildir. Üstüne bir de kuvvetler ayrılığının bulunmadığı ve yargının bilhassa de sulh ceza hakimliklerinin siyasetin bir sansür düzeneği olduğu ülkemizde, değişikliğin Türkiye’yi milletlerarası standartlardan daha da uzaklaştıracağı açıktır. Ayrıyeten milletimizin yeni dünyanın fırsatlarını ıskalamasına da yol açacaktır.
Dünyada artan toplumsal medya kullanımı ile internet cürümleri (nefret telaffuzları, hakaret, tehdit vb.) da artış göstermiştir.
Bu hatalarla gayret kapsamında birçok ülke yasal düzenlemeler hazırlamış veya kamuoyu nezdinde tartışmaya açmıştır. Lakin bu alandaki düzenlemelerin basın, tabir ve fikir özgürlüğünü kısıtlamasına müsde vermeksizin suistimallere yol açmadan güvenlik ve özgürlük istikrarının sağlanması gerekir. Unutulmamalıdır ki, otoriter idareler her alanda olduğu üzere toplumsal medyayı da denetim ve düzenleme eğilimindedir.
Yasal değişiklikler yapmanın yanlışsız yolu, Meclis’ten süratle yasakçı kanunlar geçirmek değildir. Türkiye’deki tüm paydaşlar tarafından müzakere edilmeli, en başarılı ülke mevzuatları derinlemesine incelenmeli ve ülkemiz milletlerarası platformlarda kürsü sahibi olarak tahlilin oluşmasına katkı sağlamalıdır.
İktidarın toplumu, medyayı ve son olarak da toplumsal medyayı tek tipleştirmesi demokratik toplumun gereklerine uygun, çoğulcu ve özgürlükçü Türkiye ülküsünden hepimizi uzaklaştırmaktadır. Bu minvalde Genel Kurul’da kabul edilen kanunun, TBMM’de tekrar tartışılmak üzere Cumhurbaşkanı tarafından meclise geri gönderilmesi gerektiğinin altını çizmek isterim.
Karar
