CHP Sözcüsü Faik Öztrak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kılıçdaroğlu'na açtığı 2 milyon liralık manevi tazminat davasına çok sert reaksiyon gösterdi, “Milletimiz her şeyi görüyor. Notunuzu veriyor. Önüne gelecek birinci sandıkta yerinizi gösterecek, oturduğunuz koltuklardan sizi kaldıracak, konutlarınıza gönderecek. O güne kadar zulmünüz artsın, zulmünüz artsın ki zevaliniz hızlansın. Bizler CHP ailesi olarak Genel Liderimizin ardındayız. Zulmünüze karşı birlikte direneceğiz” dedi.
Öztrak'ın açıklamaları şöyle:
“Güzel bir kelam vardır; 'Arsız güçlü olunca, haklı hatalı olurmuş' derler… Hakkı, hukuku ve adaleti yok eden tek adam vesayet rejiminin iki yılı doldu. Bu iki yılda; hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı yok oldu. Edepsiz edepliyi, haksız haklıyı bastırmak için elinden geleni arkasına koymadı. Saray OHAL koşullarında yaptırdığı gayrimeşru, mühürsüz anayasa referandumuyla bir vesayet tertibi kurdu. Yürütmeyi inhisarına aldı. Yasamaya pranga vurdu. Yargıyı kendisine karşı olanlara karşı kullanılacak bir silaha çevirdi. Yargıda FETÖ taktiklerini sürdüren, yargıyı kendi vesayet rejiminin koltuk değneği haline getiren saray sayesinde, bugün ülkede yargıya inanç taban düzeyde.
“ADALETİN OLMADIĞI YERDE DEVLET DE OLMAZ”
Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın söz ettiği biçimiyle, maddelerin herkese tarafsız ve adil uygulandığını düşünenlerin oranı 2018 itibariyle yalnızca yüzde 38. Meğer adaletin bittiği yerde her şey biter. Bu dün böyleydi, bugün de böyledir. Konfüçyüs, 'adalet kutup yıldızı üzere yerinde durur ve geri kalan her şey onun etrafında döner' demiştir. Aristoteles ise, 'Adalet devletin orta direğidir. Toplumun temeli haktır ve hak, neyin adaletli olduğuna karar vermemizi sağlar' der. Bizim topraklarımızda, Anadolu’yu bize yurt yapan erenlerden Hacı Bektaşi Veli; 'adalet her işte hakkı bilmektir' der. Her işte hakkı bilmeyen yönetici adil olamaz. Tekrar, Fatih Sultan Mehmet, 'Kadı'yı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür' diyerek adaletin olmadığı yerde devletin de olmayacağını söyler.
“GENEL LIDERIMIZI KÖŞEYE SIKIŞTIRMAYA KALKIYOR”
Vakit değişse de, coğrafyalar ve iklimler değişse de hakikat değişmez: Toplumu ayakta tutan hak, hukuk ve adalettir. Sayın Genel Liderimiz tam da bu nedenle, Ankara’dan İstanbul’a milletimizle birlikte gerçekleştirdiği büyük yürüyüşünde, 'hak, hukuk ve adalet' demiştir.Onun davetine yüz binler, 'hak, hukuk, adalet' diye ses vererek katılmıştır. Dün basına yansıyan haberlere nazaran saray, yandaş yargıyı kullanarak açtığı yeni bir tazminat davasıyla sayın Genel Liderimizi köşeye sıkıştırmaya kalkıyor.
Ortaya atılan münasebet ise sayın Genel Liderimizin dün bir gazeteye verdiği röportaj, bu röportajda Erdoğan ve ailesinin mal varlığı hakkında söylediği kelamlar. Konutlarındaki kasalarda tuttukları milyonlarca doları, avroyu, sıfırlama tapeleri ortalığa dökülen, çocuklarının başında oldukları vakıflara Newyork’un ortasına gökdelen diktiren, ABD’de çiftlikler aldıran, duran, uçan, yürüyen saraylarda keyif süren saray, sayın Genel Liderimizin, kendisinin ve ailesinin mal varlığı hakkında konuşmasına bozulmuş.
“MAL VARLIĞI HAKKINDA SÖYLENENLERE ÇOK ALINIYOR”
Ne demiş Genel Liderimiz? 'Erdoğan ailesi memleketi seviyorsa yurt dışındaki servetini Türkiye’ye getirsin' demiş. Ortaya dökülen tapeler, kayıtlar, daha hala akıllarda, Sıtkı Beyli tapelerde. Oğluna söylediği, '10 milyonu kabul etme, diğerlerinin getirdiği üzere o da getirsin. Kucağımıza düşecekler merak etme' kelamları hala internette duruyor. Tüm çabalara karşın sıfırlanamayan paralarla ilgili tapeler de internette duruyor. Olağan bir hukuk devletinde duruşmalarda hesap verip aklanması gereken saray sosyetesi, kendisinin ve ailesinin mal varlığı hakkında söylenenlere çok alınıyor. Genel liderimize dava açıyor.
“SEN YA PARA SAYMASININ BİLMİYORSUNDUR YA DA…”
Ne kadar tazminat istiyor? 2 milyon TL. Parayı nitekim alın teriyle kazanan biri, 2 milyon TL’nin ne demek olduğunu bilir. Milletimizin hem feraseti derindir, hem kültürü engindir. Bu türlü durumlar için Anadolu’da 'Sen ya para saymasını bilmiyorsun ya da hayatında hiç sopa yemedin' derler. Hukuk ise bunu mevzuatla ve içtihatla söyler. Buna nazaran manevi tazminatın ölçüsü, bir taraf için zenginleşme yaratmayacak biçimde belirlenir. Bu dava yalnızca bu nedenle bile en baştan reddedilmelidir. Şayet bu dava kabul edilirse, duruşmanın 2 milyon TL’nin 'Sarayın kibirli şahsında bir zenginleşme yaratmayacağını' kabul ettiği manasına gelir. Bu da 2 milyon TL ile Erdoğan ailesinin güçlü olamayacak kadar büyük bir serveti olduğunu gösterir. Yani Erdoğan’ın açtığı dava kabul edilmese de kabul edilse de, her iki durum da genel liderimizin haklılığını ispatlar.
“AĞZINI AÇIP TEK BİR KELAM SÖYLEYEBİLDİ Mİ?”
Genel Liderimizin verdiği röportajdaki kelamları, yeni gündeme gelmiş değildir. Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz yıl, ABD temsilciler meclisi üyeleri dış bağlar komisyonu’na Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğusunda gerçekleştirdiği barış pınarı operasyonu nedeniyle bir yaptırım paketi getirmişlerdi. Bu paketin kıymetli unsurlarından biri de, Erdoğan ve ailesinin 'mal varlığının, yatırımlarının, iş münasebetlerinin ve öbür gelir kaynaklarının' araştırılması, bu hususta bir rapor hazırlanmasıydı.
Genel Liderimiz, 22 Ekim 2019 tarihli TBMM küme toplantısında, Meclis kürsüsünden motamot şunları söyledi: 'Erdoğan’ın, 'ey Trump, sen benim, ailemin, çocuklarımın mal varlığını mı araştıracaksın Araştırmazsan namertsin, benim verilmeyecek tek kuruş hesabım yoktur. Ben hesap vereceksem Türk milletine hesap veririm demesi gerekirdi.' Evet, bu kelamların üzerinden daha bir yıl bile geçmedi. Erdoğan bu söylediklerimizi yapabildi mi? Yapamadı. Emperyal güçlere karşılık verebildi mi? Veremedi. Ağzını açıp tek bir kelam söyleyebildi mi? Söyleyemedi.
“ERDOĞAN ABD BAŞKANLIK SEÇİMLERİNE MEZE OLDU”
Meğer, bu türlü bir durumda gerçek bir devlet adamının ne yapması gerektiğini, evvelki genel liderimiz Sayın Deniz Baykal, bundan 15 yıl evvel göstermişti. Kendisi ve kızı hakkında İsviçre’de hesapları bulunduğu argümanı üzerine, sayın Baykal, 'Benim ve ailemin İsviçre’de 1 kuruşu yoktur' dedi. Ankara 4. asliye hukuk mahkemesi’ne giderek dava açtı. İsviçre’de kendisinin ve ailesinin hesabının olup olmadığı konusu, Adalet Bakanlığı aracılığıyla İsviçre’den soruldu. Bu iftiranın gerçekle uzaktan yakından alakası olmadığı, 'resmen' ortaya kondu.
İşte yapılacak olan budur. Kendine güvenmek budur. Buna rağmen saray ne yaptı? ABD Lideri 'ahmak olma' dediğinde hakareti yuttu. ABD idaresi 'mal varlığını araştırırım' dediğinde, şantaja sustu. O da yetmedi Türkiye’nin cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan zat ABD başkanlık seçimlerine meze oldu.
“BİZ BUNLARI SİNEYE ÇEKEMEYİZ”
Adayın biri haddini aşıp, 'Ona karşı muhalefete takviye olacağız' deyip beyefendinin değirmenine su taşırken, öteki aday da bunun ismini 'dünyanın önde gelen diktatörleri arasında' zikredip, 'Kendisi bir tek beni dinler' diye caka satıyor. Biz bunları hazmedemeyiz, sineye çekemeyiz. Çekmedik de zaten… Bu ipe sapa gelmez kelamlar gündeme geldiği anda bizim bunlarla işimiz olmayacağını, demokrasi ve özgürlük gayretimizin hiçbir emperyalist himmete muhtaç olmadığını açıkça söyledik. fakat duymak istemeyen kulaklar duymuyor. 'Sarayın Altun çocuğu' bugün toplumsal medyadan Biden’ın kelamlarını neden 8 aydır gündeme getirmediklerini açıklamış. 'Biz bunu aslında biliyorduk. Muhalefetin ne diyeceğini bekliyorduk' demiş.
“2 MİLYON TL DEĞİL 2 MİLYON DOLAR İSTEMELİYDİ”
ABD’nin lider adayı kalkmış ülkeyi aşağılarken, siz muhalefete tuzak kurmak için ülkeye edilen hakareti 8 ay boyunca sineye mi zoruz? Bu nasıl devlet ciddiyeti? Nasıl devlet adamlığı? Ancak bunları sineye çeken Erdoğan, Genel liderimiz, 'Mal varlığını Türkiye’ye getir' dedi diye, 2 milyon TL’lik tazminat davası açıyor. Her vakit yaptığı üzere davanın muhatabını da, istediği paranın cinsini de yanlış seçiyor. Erdoğan oturduğu koltuğun prestijini korumak için, davayı ABD kongresi’ne açmalıydı. 2 milyon TL değil, 2 milyon dolar istemeliydi. Yapabildi mi? Yapamadı. Gıkı çıkmadı.
“MAL VARLIĞI ÜLKE ÇIKARLARININ ÖNÜNE GEÇİYOR”
Bu suskunluk, bir 'beka meselesiyle' karşı karşıya olduğumuzu gösterdi. Biz bu ucube rejim milletimize dayatılırken uyardık, 'Emperyalistler tek adam tertiplerini sever. Zira güçle, baskıyla tek adamın kolunu bükmek kolaydır. Tek adamın zaaflarını, kusurlarını kullanmak mümkündür ancak kuvvetler ayrılığına, güçlü meclislere dayanan rejimlerde, emperyalistlerin meclisin tamamının kolunu bükmesi, yargıyı baskı altına alması mümkün değildir' dedik. Haklı çıkmaktan mutlu değiliz lakin sonuç ortada: Ülkesinde her şeyi vesayeti altına alan tek kişi, ABD kongresi 'mal varlığını soruştururum' deyince sus pus oluyor. Başlattığı hudut ötesi harekatı durduruveriyor. Mal varlığı ülke çıkarlarının önüne geçiyor.
“EMPARYALİST TALEPLER KARŞISINDA DİK DURMALARINI BEKLİYORUZ”
Devleti yöneten birinin mal varlığı üzerinden tehdit edilmesi ülkenin hâkim güçler tarafından yönetilmesinin önünü açar. İşte bu yüzden; 'ülkenin temel beka sorunu budur' diyoruz. İşte onun için, 'Hiçbir devletin şantajına muhatap olmamak için kendinize, yandaşlarınıza, vakıflarınıza ilişkin, yurt dışındaki mal varlıklarınızı, gökdelenlerinizi, çiftliklerinizi satıp paraları yurda getirin' diyoruz. Zira biz, bu ülkeyi yönetenlerden emperyalist talepler karşısında dik durmalarını bekliyoruz.
Tıpkı Atatürk’ün Sevr karşısında, İnönü’nün ABD lideri Johnson’un mektubu karşısında, Ecevit’in haşhaş ekmeyin diyenler karşısında, Baykal’ın 1 mart tezkeresi karşısında, Kılıçdaroğlu’nun FETÖ ve 15 Temmuz Darbe teşebbüsü karşısında durduğu üzere. Bunu istedi diye, sayın Genel Liderimize 2 milyon tl’lik tazminat davası açmak, baskıdır, kabahatini gizlemek için muhalefeti susturma gayretidir. Demokrasiye taarruzdur. Bu birinci de değil… Hatırlayacaksınız, Genel liderimiz, 1 sterlinlik şirket üzerinden, 15 milyon dolarlık para transferlerini dokümanlarıyla ortaya koydu. Erdoğan da Mevcut şirketlerini satmaları nedeniyle para geldi' diyerek bunu kabul etti. Lakin genel liderimize tazminat davası açmaktan da geri kalmadı.
“YANDAŞ YARGI CEZAYI GENEL LIDERIMIZE KESTİ”
Yargıçların 3 sefer değiştiği, kanıtların dikkate alınmadığı, hukuk ihlalleri bakımından ülkemizde ibretlik olan, Man adası davasında, Erdoğan’ın akraba-i taallukatının milyonlarca dolarlık para transferinin, bir vergi cennetinde yapılmasının, 1 sterlinlik şirket üzerinden milyonlarca doların gelip geçmesinin, sorgulanması gerekirken, yandaş yargı, cezayı Genel Liderimize kesti.
Ve alışılmış vergi cennetlerinde yapılan işlerden vergi alabilmek için, memleketler arası kuruluşlara açıklamayı taahhüt ettikleri vergi cennetleri listesini de hala açıklamadılar. Artık saray, yine sayın genel liderimize saldırıyor. Yeniden bir kullanışlı savcı, elverişli duruşma ayarlanacak kumpas tamamlanacak. Biz de bir sefer daha söylüyoruz. Güneşi balçıkla sıvayamazsınız. Bu davayı açmazsanız namertsiniz. Bu millet hakk’ın ve haklının yanındadır. Milletimiz her şeyi görüyor. Notunuzu veriyor. Önüne gelecek birinci sandıkta yerinizi gösterecek, oturduğunuz koltuklardan sizi kaldıracak, konutlarınıza gönderecek. O güne kadar zulmünüz artsın, zulmünüz artsın ki zevaliniz hızlansın. Bizler CHP ailesi olarak Genel Liderimizin gerisindeyiz. Zulmünüze karşı birlikte direneceğiz. Bu yolda birlikte yürüyeceğiz. Elinizden geleni arkanıza koymayın.”
KILIÇDAROĞLU'NUN HANGİ KELAMLARI DAVALIK OLDU?
CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, yine Genel Lider seçilmesinin akabinde Cumhuriyet'e verdiği röportajda, Erdoğan'ın mal varlığı ile ilgili açıklamalarda bulunmuştu.
Kılıçdaroğlu şunları kaydetmişti: “Mutfakta yangın var. Yurttaş, izlenen berbat siyasetin bedelini öder hale geldi. AKP’den beslenen dar bir etraf hariç AKP seçmeni de bu halde. AKP’den beslenenler mutlu, dolar arttıkça onların gelirleri de artıyor. Erdoğan’ın serveti de artıyor. 83 milyon bir avuç beşere çalışıyor. AKP’li bunu görüyor, mutfağında, tenceresinde görüyor. Erdoğan’a “Damadı vazifeden al” diyorum ancak bir şey daha söyleyeyim.
Erdoğan ailesi memleketi seviyorsa yurt dışındaki servetini Türkiye’ye getirsin. Milyarlarca paraları var. Şunun için eminim: Trump, “Senin servetini, mal varlığını inceleyeceğiz, aklını başına al” dediğinde Erdoğan hiç sesini çıkarmadı. Erdoğan ailesinin Türkiye’ye vergi açısından da ihanet ettiğini çok iyi biliyoruz. Man Adası’ndaki hadise buydu. Vergi cennetlerinden gelecek paranın vergilendirilmesini sağlayacak kararname 2006 yılından bu yana çıkarılmıyor (Kurumlar Vergisi Kanunu husus 30/7). Zira Erdoğan ailesi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne vergi ödemek istemiyor.”
Karar
