DEVA Partisi Genel Lideri Ali Babacan partisinin 1. kuruluş yıl dönümü nedeniyle gazetecilerle bir ortaya geldi.

Partisinin çalışmaları hakkında bilgi veren Babacan, 43 vilayet ve 300’den fazla ilçede kongerelerini tamamladıklarını, bundan sonra artık daha aktif bir halde alanda olacaklarını tabir etti.

Ali Babacan, kendilerine ender olarak reaksiyon geldiğini ve bunun çoğunlukla, “Keşke AK Parti’den ayrılmasaydın, ayrılınca işler berbata gitti” ya da “Reis’i yalnız bıraktın” biçiminde olduğunu söz etti.

İktidarın Seçim ve Siyasi Partiler Yasası değişikliği ile ile ilgili hazırlıklarına ait soru üzerine de Babacan, iktidarın yeni kurulan partileri “ölçemediğini” söyledi:

“KADRO KALMADI ETRAFLARINDA”

“En büyük sorunları biz başta olmak üzere yeni partileri ölçemiyorlar. Bir ölçseler, bir bilseler ki DEVA Partisi şu kadar oy alır. Ona nazaran çabucak önlem almaya çalışırlar. Toprakta gördüğümüz olumlu tavrın, ne kadarının somut takviyeye döneceğini ölçemedikleri için sonuncu karar veremiyorlar. Ülkenin sıkıntılarını çözemeyip, hizmet üretemeyip, kanunları değiştirerek kendilerine avantaj sağlamaya çalışmak, muhalefeti engellemeye çalışmak, bunlar beyhude eforlar. Bir iktidar artık oyunun kurallarının değiştirerek, iktidarda kalma uğraşı içine girdiyse esasen bitiş devri demektir. Artık iktidarın işi sıkıntı önemli bir zihniyet dönüşümü yapmaları lazım, ıslahat paketleri ile mümkün değil. Onu da yapamazlar, takım kalmadı etraflarında, bunu yapmak isteyen siyasi irade de yok etraflarında.”

Ali Babacan, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüşüp görüşmediklerine ait bir soru üzerine, parti kurmadan evvel müşavere gayesiyle sık sık görüştüklerini, kendilerine deneyimiyle katkı sağladığını söz etti.

Lakin parti kurulduktan sonra, yetkili organlarla karar aldıklarını tabir eden Babacan, “Parti kurulduktan sonra yüz yüze 2 defa görüştük lakin konut sohbeti, aile sohbeti oldu” dedi.

“GÜL FL SİYASETTEN AYRILMA DURUŞUNU SÜRDÜRÜYOR”

Gül’ün cumhurbaşkanlığını bırakırken ortaya koyduğu “aktif siyasetten ayrılma” istikametindeki duruşunu sürdürdüğünü tabir eden Babacan, “Cumhurbaşkanı adayı olması etkin siyaset sayılır mı, aday olabilir mi?” sorusuna ise şu karşılığı verdi:

“Artık onu bilmiyorum. Bizim konuşmadığımız iki mevzu var genel manada, birincisi cumhurbaşkanı adaylığı konusunu konuşmuyoruz, ikincisi ittifakları. Zira günü gelince konuşulur, bugünden konuşmak çok erken.”

Ali Babacan, rastgele bir siyasi parti ile ittifak yapıp yapmayacakları istikametindeki soru üzerine, bu etapta hiçbir partiyle ittifak konuşmadıklarını söyledi. Bunların seçim gündeme geldiğinde konuşulabileceğine işaret eden Babacan, “Erken kademede biz bir ittifak içinde görünürsek vatandaş bizim anlamak için uğraşmaz” dedi.

“İKTİDARIN YETERLİ HİSSETTİĞİ PERİYOTTA SEÇİM YAPILIR”

İktidarın, mevcut şartlarda bir erken seçim kararı almasını beklemediğini belirten Babacan, “2023’e kadar beklemenin sıkıntı olduğunu düşünüyoruz. Fakat vaktinden biraz evvel, iktidarın kendisini iyi hissettiği bir periyotta yapılır diye düşünüyorum” görüşünü lisana getirdi.

Babacan, kendisine Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bir davet gelirse ne karşılık vereceğini ise şu sözlerle açıkladı:

“Dün bir taksi durağında çay içerken bir teyze geldi. ‘Ali Babacan burada mıymış?’ dedi. ‘Bir gün seni çağırabilir, sakın ha’ dedi ve çıktı gitti. Durum bu. Problemlerin temelinde sistem ve zihniyet yatıyor. Zayıf bir ihtimal lakin vatandaşın parlamenter sisteme takviyesini görüp ‘gelin sistemi konuşalım’ diyebilirler. Sistem kesinlikle değişmeli ancak ülkeyi yöneten zihniyet de değişmeli. Bunun yolu da fakat topyekûn iktidar değişikliğidir.”

“‘İYİ Kİ PARTİMİZİ KURMUŞUZ’ DİYORUZ”

Parti kurma kararını 2 yıl evvel aldıklarını ve 1 yıl evvel partileştiklerini anımsatan Babacan, bu süreçte Türkiye’nin problemlerinin daha da derinleştiğini gördüklerini belirterek, “Birinci yılı doldurduğumuzda ‘iyi ki partimizi kurmuşuz’ diyoruz” dedi. Türkiye’de ekonomik sıkıntıların yanında özgürlükler ve temel haklar ile ilgili de önemli ıstırap yaşandığını belirten Babacan, Türkiye’nin iki yıl evvel konuşmadığı “siyasal şiddet”in bugün yaşandığına işaret etti:

“Gazetecilerimizin, düşünürlerimizin, siyasi partilerin üst seviye yöneticilerinin yalnızca yazdıkları ve söyledikleri sebebiyle fiziki şiddetle karşı karşıya kalması bu ülke için utanç kaynağı. Ekonomik sıkıntıların sebebini teşhis ederken özgürlüklerle ilgili problemlerin öncelikle ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye’nin hukuk devleti niteliğiyle ilgili de çok önemli ıstıraplar var. Anayasa rahatlıkla çiğnenebiliyor. AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmuyor. Bu tablo felaket.”

Türkiye’nin dış siyasette da yalnızlaştığını, ulusal çıkarların ziyan gördüğünü vurgulayan Babacan, “Dışişleri Bakanlığım devrinde yakın coğrafyamızda terör örgütlerinin yalnızlaştırılmasından bahsederdik. Artık Türkiye ülke olarak yalnızlaştı, terör örgütleri daha çok ülkeden yüz buldu” dedi.

“EKONOMİYİ DÜZELTMENİN YOLU HUKUK DEVLETİNDEN GEÇER”

İktidarın iktisat ıslahatına ait beklentilerine ait soru üzerine de Ali Babacan, iktisadın düzeltilmesinin yolunun “hukuk devleti olmaya karar vermekten” geçtiğini söyledi. Ali Babacan, bütün bunlar için kapsamlı ıslahata ihtiyaç özgürlük alanlarının genişletilmesi ve yargı bağımsızlığı, demokratikleşme ile bunun sağlanabileceğini söyledi:

“O kadar uzun uzun ıslahatlara, planlara falan gerek yok. 1 stlik bir basın toplantısında ‘Anayasa Mahkemesi kararlarına saygılı olacağız, uymayan mahkemelere karşı HSK’yı vazifeye davet ediyoruz’ desinler; ‘Bizden yargıya pusula gitmez’ desinler; ‘Basın hürdür, şiddeti teşvik etmedikçe karışmayacağız’ desinler. Samimi bir açıklamayla meselelerin en az yarısı çözülür.”

İktidarın açıkladığı İnsan Hakları Hareket Planı ve yarın açıklayacağı iktisat ıslahat paketi ile ilgili de “Keşke İktisat tabana vurduktan sonra, AB ile bağlantılar sıkıştığında hatırlanmasaydı” dedi. Babacan, hareket planındaki bir çok düzenlemenin, kendisinin AB Başmüzakerecisi olduğu 2002’deki Kopenhag tepesinde Türkiye’nin gerçekleştireceği “siyasi kriterler”in gibisi olduğunu belirtti:

“2002’DEKİ PROBLEMLER HALA GÜNDEMDE”

“Açıklanan İnsan Hakları Hareket Planı’nın içini okuyunca, ben çok üzüldüm, yani bantı t 2002’ye, başa sarmışız. 2002’de Türkiye’de sorun olarak gördüğümüz ne varsa hala gündemde düzeltilmesi için hareket planı açıklanıyor. Ülkemiz ismine nitekim üzücü bir tablo. İnsan hakları problemini biz kendi halkımız için yapmalıyız, AB için değil.”

Babacan, “Hükûmetin S-400 seçeneğini değerlendirmesini ve NATO’ya direnmesini nasıl yorumluyorsunuz?” sorusuna da şu karşılığı verdi:

“S-400 sorunu ABD-Türkiye ortasındaki ikili alakalar açısından bir sorun alanı. NATO Genel Sekreteri’nin istekli, gayri resmi bir arabuluculuk işlevi var.

“İTTİFAKIN RUHUNA YAKIŞMAYAN BİR DURUM”

“Türkiye, Suriye’den kaynaklanan güvenlik riskleri ortaya çıktığında NATO’dan füze sistemi talebinde bulundu. NATO da kuruluş mukavelesinin 5. unsuru, günlük tabirle ‘hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için’ hususu yeterince üç başka batarya kümesi kuruldu. Suriye rejiminden kaynaklı riskler ortadan kalktığında o bataryalar söküldü. Tam o periyotta Türkiye Patriot sistemlerini resmen talep etti. Parasıyla ve haklı olarak teknoloji transferiyle birlikte bunu istedi. ABD’nin o devirde buna soğuk bakması ve bu sistemleri Türkiye’ye satmaması büyük bir yanılgı. İttifakın ruhuna yakışmayan, itimadı zedeleyen bir durum.”

Partisinin IMF siyaseti üzerine gelen bir üzerine ise Babacan, Türkiye’nin IMF’ye ihtiyacı olmadığını vurguladı:

“Dünyadaki ekonomik zorlukların altından IMF kalkamaz. Bu büyük kaynaklar lakin ABD, Avrupa, Japonya Merkez Bankası üzere büyük merkez bankalarında var. Yüksek ölçüde para basıp dünya piyasalarına zati sürdüler. Dünyada çok büyük kaynak var, Avrupa’da eksi faizler var. IMF’nin üzerine düşen fazla bir iş yok. Kendine çekidüzen veren, aklı başında adımlar atan ülkelere kaynak aslında geliyor. IMF, işler aksine dönüp de büyük merkez bankaları piyasadan para çekmeye başladığında, faizler dolar ve avro bazında yüzde 3-4-5 arttığında kıymetli oluyor.”

“139 MİLYAR DOLARLIK BORÇTAN BAHSETMİYOR”

Merkez Bankası döviz rezervi ile ilgili tartışmalarla ilgili soru üzerine Ali Babacan, bakanlığı devrinde döviz rezervini 135 milyar dolara çıkardıklarını söz etti. Erdoğan’ın döviz rezervlerine ait açıklamalarına reaksiyon gösteren Babacan, “Taraflı cumhurbaşkanı ve akraba bakan el ele verip Merkez Bankası’nın 130 milyar dolar rezervini çarçur etti. Sayın Erdoğan, Merkez Bankası’nın 95 milyar dolar brüt rezerv sayısını söylüyor ama 139 milyar dolarlık borcundan bahsetmiyor. Bu şuna benziyor: Cüzdanındaki paradan bahsediyor fakat kredi kartı borcundan bahsetmiyor” sözlerini kullandı.

Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin yanı sıra, yedek akçelerin de iki yıl üst üste bir günde harcandığını belirten Babacan, bunun yaptırımın ne olacağı sorusuna ise şu karşılığı verdi:

“Hukuki açıdan inceleme devletin yetkili organlarının yapacağı bir iştir. Vakti geldiğinde bunların hepsi hem idari hem de yargı kontrolüne tabi tutulur. Er geç olur. Bu kadar büyük bir sayı ortada kalmaz. Ancak toplumsal ve siyasi açıdan bakınca, Merkez Bankası’nın döviz rezervleri kuru denetim etmek için bazen ölçülü bir formda kullanılabilir. Siz yanlış para siyasetiyle iki yıl boyunca 130 milyar doları eritiyorsanız, bunun bir siyasi hesabının verilmesi lazım.”

Erdoğan’ın 2017 yılındaki anayasa referandumundan sonra seçilmesini cumhurbaşkanlığının birinci periyodu olarak yorumlayan hukukçular olduğunu da belirten Babacan, şöyle konuştu:

“Bunlar sistemi gerer. Çok ileri seviyede gelişmeler olursa ülkemize yazık olur. Siyasi önderlerin toplumda belirli bir kant, muhakkak bir eğilim oluştuktan sonra işi tadında bırakmayı öğrenmelerinde fayda var. Son kararı halk verecek. Halkın genel eğilimine karşı ısrar ve inat olmaz.”

Karar