DEVA Partisi Genel Lideri Ali Babacan, Medyascope TV’de Ruşen Çakır’ın konuğu oldu.
Canlı yayında soruları cevaplayan Ali Babacan aşı tartışmalarına değindi, dikkat çeken açıklamalar yaptı: “Tabipler Birliği yahut Eczacılar Birliği, bağımsız ve tarafsız biçimde çıkıp derlerse ki bu aşı muteberdir ve biz bunu halkımıza tavsiye ediyoruz, ben o vakit inanırım. Lakin bugünkü hükümet artık sıhhat konusunda da güvenirliğini yitirmiştir.”
Babacan’ın açıklamaları şöyle:
“Aşıyla ilgili tavsiyenin hükümetten değil; bağımsız, tarafsız, muteber meslek örgütlerinden gelmesi lazım. Şayet meslek örgütleri, yani mevzunun tam uzmanları, örneğin Tabipler Birliği yahut Eczacılar Birliği, bağımsız ve tarafsız biçimde çıkıp derlerse ki bu aşı muteberdir ve biz bunu halkımıza tavsiye ediyoruz, ben o vakit inanırım. Lakin bugünkü hükümet artık sıhhat konusunda da güvenirliğini yitirmiştir.
Zira sayılar konusunda gerçeği halkından saklayan bir hükümetin yaptığı ne ben şahsen güvenmekte zorluk çekiyorum. Hatta bu olay sayısıyla ilgili biliyorsunuz bir Bilim Konseyi üyesi çıktı, olayları biz de bilmiyorduk, 30 bin küsur açıklanınca biz de öğrendik, dedi. Düşünebiliyor musunuz, gerçekleri Bilim Kurulu’ndan dahi saklayan bir yaklaşım var burada.”
“KHK MAĞDURLARININ PRESTİJLERİ İADE EDİLMELİ”
KHK uygulaması, kozmik hukuk çerçevesinden pek dertli bir uygulama. Bağımsız ve tarafsız bir yargı kararı olmadan yalnızca idari bir kararla insanların işten atılması, toplumdaki prestijlerinin sıfırlanması hem vicdani değil, hem tüzel değil. Hele, hele mahkemeye gitmiş mahkeme tarafından beraat etmiş ya da savcılıklar tarafından takipsizlik kararı verilmiş şahısların hala prestijlerinin, özlük haklarının iade edilmemesi kabul edilemez.
Burada hukuk ve adalet çizgisi içinde; bağımsız, tarafsız yargı kararlarına nazaran hareket etmek lazım. İnsanların bir yargı süreci olmadan, bağımsız ve tarafsız bir çalışma olmadan büsbütün yoksulluğa ve açlığa mahkum edilmesi, mahkemede haklı çıktıkları halde bu uygulamanın devam etmesi kuşkusuz kabul edilebilir bir durum değil.
“ARTIK UÇURUM VAR”
Gerçek hayatın enflasyonu, yani çarşı-pazar sokak enflasyonuyla hükümetin açıkladığı enflasyon ortasında artık bir uçurum var. Çarşı-pazar enflasyonu oranında bir taban fiyat artırımının çalışanlarımıza verilmesi gerekiyor. Yani diyecekler ki enflasyon yüzde 10 küsur, biz de ona nazaran artırdık; lakin enflasyon o denli değil. Yani kimse kusura bakmasın, üzülerek bunu söylüyorum; bizim vaktinde kurduğumuz bağımsız TÜİK bugün artık bağımsız değil.
“HAYAT ÇOK DEĞERLİ, GEÇİM ARTIK ÇOK ZOR”
Hükümetin talimatıyla bilgi yayınlamaya başladılar uzun müddettir ve o bilgileri de istedikleri üzere kullanıyorlar. Bazen vatandaşa gerçekleri olduğundan daha iyi göstermek, bazen de işte bu türlü maaş vakitlerini düşük verebilmek için kullanıyorlar. Biz çarşı-pazar enflasyonuna bakıyoruz, hayat çok değerli, geçim artık çok güç. Hasebiyle minimum fiyatın kesinlikle insani bir düzeye çıkması lazım. Fakat küçük işletme sahiplerinin de, esnafın da kesinlikle hele hele bu türlü bir pandemi devrinde hak ettikleri üzere desteklenmesi lazım.
“ESNAFA DİREKT TAKVİYE LAZIM”
Esnafa direkt takviye lazım, Yani, kira takviyesi üzere karşılıksız takviye. Halbuki şu anda Türkiye bütün gelişmekte olan ülkeler içerisinde direkt dayanağın en düşük olduğu ülke. Niçin? Zira hazine boş, son iki yılda hazinenin borcu tam ikiye katlanmış durumda. Merkez Bankası’nın elindeki dövizden daha fazla piyasaya borcu var. Hiç olmazsa dedik, mesela şu stopajı sıfırlayın ya da esnafın kamusal yükümlülüklerini, yani toplumsal güvenlik ödemesi üzere, muhtasar üzere, vergi ödemeleri üzere ödemelerini pandeminin tesiri bitene kadar öteleyin, pandemi bittikten sonra da uzun vadeye yayın.
“HİÇ OLMAZSA DERS ALIN…”
Bunların hepsi hükümete tavsiyemiz. Lakin bugüne kadar hiçbiri yapılmadı. Meğerse öteki ülkelerin pandemiyi kolay atlatması için bütçeden takviye veriyorlarmış. Bunu iki gün evvel Cumhurbaşkanı’ndan duyduk. Böylesine kendi ülkesinden habersiz, kendi esnafının problemlerinden habersiz bir idare üslubu hakikaten düşünülemez… Bir de Cumhurbaşkanı benim için, kalkmış bana ders vermeye çalışıyor, dedi. İşte ders almayınca ülkenin içinde olduğu durumu daima bir arada görüyorsunuz. Biz de diyoruz ki; tamam, bizden ders almıyorsunuz, lakin hiç olmazsa şu ülkenin başına gelenlerden ders alın.
“KATAR’IN YATIRIMLARI SİYASİ…”
Katar, bizim için dost bir ülke, değerli bir dostumuz. Katar’ın Türkiye’ye yatırım yapmasından çok mutlu oluruz. Fakat bu yatırımlar bu türlü siyasi bağlarla değil, hakikaten Türkiye’nin ekonomik geleceğine itimatla olması gerekir. Şayet Türkiye’nin ekonomik geleceğine inancı varsa, yalnızca Katar’ın değil onlarca ülkenin gelip Türkiye’ye yatırım yapması gerekir.
Bazen siyasi alakalar gereği, siyasi dayanak gereği yatırım alabilirsiniz, lakin asıl değerli olan burada inanç ortamını oluşturup pek çok ülkeden yatırımı cezbedebilmek. Ve bu ülkenin geleceğine güvendikleri için, Türkiye’nin yarınlarına güvendikleri için insanların gelip buraya yatırım yapması temeldir.”
Karar
