Bütün siyasi partilerin seçim hazırlıkları yapmaya başladığı şu günlerde iki ittifak ortasındaki stratejik ataklar de art geriye gelmeye başladı. Enflasyonun dolu dizgin yükselişe geçtiği, ülkenin ‘hukukun üstünlüğü’ ve ‘sefalet endeksi’nde şampiyonluğa yükseldiği bir atmosferde Cumhur İttifakı toplum nezdinde prestij kaybetmeye devam ediyor.
Doğal olarak bu türlü bir tabloda iktidarın elinde “vatan-millet, beka” üzere hamasi telaffuzlar ve her türlü kullanışa müsait ‘terör’ kartından öbür bir argüman bulunmuyor. Cumhur İttifakı’nın lokal seçimler öncesinde sergilediği muhalefeti şeytanlaştırma siyasetleri dikkate alındığında, önümüzdeki seçimlerde daha da çılgın ve acımasız bir kara propaganda yapması şaşırtan olmayacaktır.
İşte tam bu noktada İYİ Parti başkanı Meral Akşener ve CHP önderi Kemal Kılıçdaroğlu’nun küme toplantılarında yaptıkları konuşmalarda verdikleri bildiriler son derece stratejik bir atak niteliği taşıyor. Akşener “HDP’yi PKK’nın yanında konumlandırıyorum” cümlesiyle Cumhur İttifakı’nın şeytanlaştırma siyasetlerini boşa çıkarmayı hedeflediği çok açık.
Birebir formda Kılıçdaroğlu’nun “Söz veriyorum, o Kandil denen yuvayı yerle yeksan etmezsem bana Kılıçdaroğlu demesinler” tabirleri de bu atılımın bir bakıma devamı niteliğindedir.
Evet her iki önderin bildirileri da hem kendi tabanlarını motive etmek, hem de Cumhur İttifakı’nın elindeki PKK kartını kıymetsizleştirmek açısında stratejik bir atılım olabilir. Fakat bilhassa Akşener’in HDP konusundaki sözleri izaha muhtaçtır. Kim ne derse desin, HDP halkın oylarıyla seçilip parlamentoya gelmiş meşru siyasi bir partidir. Aksi taktirde bütün partilerin, dönüşümlü olarak da olsa Meclis’te HDP’li başkanvekilinin başkanlığında yasama fliyeti yapmalarını izah etmeleri mümkün olmayacaktır.
Aslında Akşener daha dikkatli merkez lisanı kullanarak bugünlere gelmiş bir önder, keşke daha şık bir lisan kullanılabilseydi. Ayrıyeten unutmamak gerekiyor ki bugüne kadar merkezde yer almış çabucak bütün siyasi başkanların Kürt sıkıntısı konusunda çok net beyanları bulunmaktadır. Mesela Özal’ın cumhurbaşkanlığı devrinde hazırlattığı Kürt raporunda “Karşılaştığımız sorunun kolay bir terör olgusunun çok ötesinde olduğu aşikardır” sözleri yer alırken, Demirel 1992’de “Kürt realitesini tanıyoruz” sözlerini kullanmış, SHP de Kürt Raporu hazırlatmıştır. Mesut Yılmaz’ın “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” kelamları hala hafızalarımızda… Ve en son cumhurbaşkanı Erdoğan 2005’te başbakanlığı periyodunda Diyarbakır’daki tarihi konuşmasında demokratik sürecin geriye yanlışsız işlemesine müsde verilmeyeceğini belirterek, “Kürt sorunu benim sorunumdur” diyerek çok net iletiler vermiştir. Bu çerçevede Kılıçdaroğlu’nun sorunun tahlili konusunda parlamentoyu adres olarak göstermesi kıymetli bir adımdır.
Hasebiyle merkez partisi olmayı hedefleyen Akşener’in, Kürt sıkıntısı konusunda daha kucaklayıcı bir lisan kullanmasının önünde hiçbir pürüz bulunmamaktadır.
Ayrıyeten unutmayalım ki HDP’den kurumsal olarak yapılan her değerlendirmede durdukları yerin ‘demokratik ilkeler’ temeline olduğu tanımı net olarak teyit edilmektedir. Gerçekten HDP Eş Genel Lideri Mithat Sancar “Biz ortak bir ömrü kurmakta ısrar ediyoruz. Bu ısrarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz” diyerek aslında dağı değil, siyaseti işaret etmiştir.
Fakat bütün bunlar Kandil gerçeğini gözardı etmeyi de gerektirmiyor. Çünkü Kandil’in baronları yaptıkları açıklamalarla hem toplumun zihnini karıştırmaya, hem de HDP’nin siyasi istikametine mayın döşemeye devam ediyorlar. Mesela Duran Kalkan geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada “Avrupa bize ‘ateşkes ilan etmeyecek, savaşı sürdüreceksiniz’ diye bize tekraren dayatmalarda bulundu” diyor.
Çabucak belirtelim, PKK’dan gelen bu ve gibisi açıklamalar sözün tam manasıyla iktidara lojistik dayanak sağlayan açıklamalardır. Evet HDP geçtiğimiz günlerde açıkladığı 11 unsurluk ‘tutum belgesi’ ile hukukun üstünlüğünü, özgürlükleri, şeffaflığı, hesap verilebilirliği, bayan haklarını, etraf duyarlığını önceleyen halini net olarak ortaya koymuştur. Yani siyaseti tercih ettiğini açıkça deklare etmiştir. Galiba HDP’nin bir adım daha atarak, Kandil’in iktidarın elini güçlendiren açıklamalarına karşı bir hal almasında fayda var.
Karar
