Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği 2019 Yılı Medya Oscar Mükafatları Töreni’nde konuştu.

Erdoğan, “Özgürlük kılıfı altında Türkiye’yi palavra haberin, hakaretin, iftiranın kol gezdiği bir iklime terk etmeyeceğiz. Kendilerinin hukukun üstüne gören toplumsal medya şirketlerine boyun eğmeyeceğiz. Cezalar kesilmeye başlayınca onlar da kuzu olmaya başladılar. Ödeyeceksin. Batı’da nasıl ödüyorsan burada da ödeyeceksin” sözlerini kullandı.

Erdoğan’ın konuşmasından satır başları şöyle;

Derneğimiz hepsi de birbirinden kıymetli alanlarda birçok kritik projeyi muvaffakiyetle hayata geçirdi. 4. yılını artık geride bırakan kampanyayla şimdiye kadar binlerce gencimiz spor ve sanata teşvik edildi.

Farklı branşlardan ulusal atletlerimiz, gazetecilerimiz ülkemizin dört bir yanında ailelerimiz ve evlatlarımızla bir ortaya geldik. Gençleri uyuşturucudan korumak maksadıyla Narkotik Polisi Anne projesin hayata geçirdik. Bölücü örgüt askerimizin, polisimizin, öğretmenimizin, din görevlimizin, en çok da Kürt kardeşimizin kanını dökerek varlığını sürdürmüştür.

En büyük acıyı çocuklarını örgüte kaptıran analara yaşatmıştır. Diyarbakır Anneleri, evlatlarına kavuşmak için açtıkları bayrakla hem endişe duvarlarını yıktılar hem de terör örgütünün kanlı yüzünü ifşa ettiler. 500 gündür evlat nöbeti tutan bu cesaretli anneleri şahsım, eşim, milletim ismine hürmetle selamlıyorum. Ciğerparesine sarılmak isteyen bir ana yüreğini hiçbir tehdit kurtaramaz. Çocuklarını kurtarmak için çırpınan anaların önüne hiçbir set vurulamaz.

“BU TOPRAKLARIN GELECEĞİNDE TERÖR VE ŞİDDETE YER YOK”

Kandil’deki terör balonları ve siyasetteki uzantılarının Diyarbakır Anneleri’nin evlat nöbetinden korkmalarının temel sebebi de budur. Türkiye şiddete, teröre, katil sürülerine karşı yürüttüğü çabayı inşallah anaların da takviyesiyle zafere taşıyacaktı, hiç telaşınız olmasın.

Bu toprakların geleceğinde teröre ve şiddete yer yoktur, olmayacaktır. Bu süreçte hepimizde, bilhassa de siz pahalı basın mensuplarına, sanatkarlara büyük sorumluluklar düşüyor.

Terörle gayret tüm toplumun vazifesidir. Fakat bu bahiste ülke olarak yıllardır çok önemli sorunlar yaşıyoruz. Türkiye’de bölücü terörün 40 yıldır bitirilememesinde bir devir yapılan yanlışların yanı sıra kimi basın organlarının terörü masumlaştıran lisanının de hissesi bulunuyor. Kandil’deki teröristlerin reklam ajansına dönüşen kimi medya kuruluşları yaptıkları haberlerle bu temiz aksiyonu prestijsiz hale getirmeye çalıştılar.

Bölücü örgüte istekli avukatlığa soyunan kelamda insan hakları dernekleri bu annelerin feryatlarına kör ve sağır kesildiler. İttifak ortaklarını küstürmemek için devleti suçlayan, takviye vermek yerine analara dayanağa giden bakanlarımızı eleştiren partiler oldu.

Lafa gelince demokrasi, çocuk ve bayan haklarını kimseye bırakmayanlar evlatları kaçırılmış annelere bir defa olsun sahip çıkmadılar. Ne Batılı medyadan, ne de Batılı insan hakları kuruluşlarından hiçbir dayanışma bildirisi duymadık.

“500 GÜNDÜZ 2 MAYMUNU OYNADILAR”

Ne Batılı medyadan, ne de Batılı insan hakları kuruluşlarından hiçbir dayanışma bildirisi duymadık. Ülkemizdeki muhalefet partilerinden kelamda insan hakları örgütlerine kadar birçok kesim tam 500 gündür bu problemde 3 maymunu oynadı.

Diyarbakır Anneleri yalnızca terör örgütünün karanlık yüzünü değil, bu riyakarlığı da ifşa ettiler. Ülkemizdeki ideolojik bağnazlığın ortaya çıkmasını onlar sağladı. Yurtdışındaki insanların bölücü örgütün bu coğrafyada açtığı derin yaraları öğrenmesi, anlaması kıymetlidir.

“DİJİTALLEŞMEDE YENİ DÖNEM”

Bu tarafta atılacak her adımı desteklemekte kararlıyız. Derneğimizi bu taraftaki çabaları için tekrar tebrik ediyorum. Dijitalleşmeyle birlikte irtibatta de esaslı değişimler yaşanıyor. İnsanlık merkezinde teknolojinin yer aldığı yeni bir hayat biçimine gerçek yol alıyor. Bir evvelki jenerasyonun hayal bile edemediği pek çok imkana bugün teknoloji sayesinde saniyeler içinde ulaşabiliyoruz. Ben buna adeta ‘teknolojik faşizm’ diyorum. Dünyanın en ücra köşesinde meydana gelen bir gelişmeden anında haberdar oluyoruz.

Koronavirüs salgınıyla birlikte dijitalleşmede yeni bir safhaya geçtik. İş dünyasından eğitime, ticaretten sıhhate hayatın rutin tertibini kısmen devam ettirebilmesinde teknolojinin katkısını inkar edemeyiz. Bugün çocuklarımız okullarına gidemeseler bile çevrimiçi olarak eğitimlerini sürdürebiliyor. İhracatçılarımız yurtdışındaki müşterileriyle irtibatlarını farklı uygulamalar üzerinden gerçekleştirebiliyor. Lakin dijitalleşme ve yeni medya araçları sağladıkları kolaylıklar yanında beraberinde önemli riskler de getirmektedir. Bir yanda dijital ağlar, başka yanda siber zorbalık, siber terör ve palavra haber üzere kavramları da gündemimize taşımıştır. Özellikle toplumsal medyada yayılan haberlerin kahir ekseriyetini düz medya haberler oluşturuyor.

Amerikan seçim sonuçları ekseninde süren tartışmalar bizim de bir müddettir lisana getirdiğimiz dijital faşizmin nerelere kadar uzanacağını gözler önüne sermiştir. Asıl tehlike toplumsal medya teröristlerinin siyasete yönelik keyfi müdahalelerinin artmasıdır. Demokrasiyi amaç alan şiddet hareketlerini elbette mazur göremeyiz. Hiçbir türel desteği olmadan insanların irtibat kanallarının kapatılmasını da kabul edemeyiz.

Türk mahkemelerinin terörü ve şiddeti öven hesaplarla ilgili kararların çabucak hiçbirini uygulamadılar. Toplumsal medya linçine uğrayan insanların mağduriyetini giderecek hiçbir gayretin içine girmediler.

İçeriği, gayesi, çerçevesi ne olursa olsun, tüm türel düzenlemeleri özgürlüklere müdahaleye yaygarasıyla sabote ettiler. Seyahat Olayları’ndan başlayarak toplumsal medya şirketlerinin birçok keyfiliğine maruz kaldık. Geldiğimiz noktada dijital diktatörlüğe ve siber zorbalığa karşı verdiğimiz hukuk uğraşının değerini daha iyi anlıyoruz. Güzel ki bu sıkıntıyı çok erkenden gündemimize almışız diyoruz.

“SANAL DÜNYAYA ASLA TESLİM OLMAYACAĞIZ”

Devletin misyonu vatandaşlarını özgürlüğünü korumak, güvenliği, hak ve hukukunu temin etmektir. Nasıl ülkemiz hudutları içinde teröre müsde vermiyorsak, sanal dünyada da terör propagandasına terörün taban kazanmasına müsde edemeyiz. İnsanların linç edildiği, her türlü haklarının çiğnendiği bir sanal dünyaya asla teslim olmayacağız.

Özgürlük kılıfı altında Türkiye’yi palavra haberin, hakaretin, iftiranın kol gezdiği bir iklime terk etmeyeceğiz. İnsanımızın hak ve hukukunu gözetmede kendilerini hukukun üstünde gören toplumsal medya şirketlerinin baskılarına boyun eğmeyeceğiz.

Bak artık cezalar kesilmeye başlayınca onlar da kuzu olmaya başladılar, ödeyeceksin. Batı’da nasıl ödüyorsan burada da ödeyeceksin.

Türkiye’nin verisi Türkiye’de kalmalı diyerek başlattığımız çalışmalarda kıymetli ara aldık. Son periyotta kimi milletlerarası şirketlerin de içinde yer aldığı skandallar bu hususta dikkatli olmamız gerektiğini göstermiştir. Yerli ve ulusal altyapımızın gücünü istek ettiğimiz düzeye çıkartacağımıza inanıyorum, inşallah yerlisini, ulusalı biz de kuracağız. Vakit yakın.

Medyanın kendisini siyasetin, yargının, yasamanın yerine koyan bir anlayışa sürüklenmesinin en büyük ziyanı kendinedir. Darbe devirlerinde Türk medyasının berbat bir imgeye sürüklendiğini hatırlıyoruz. Bugün daha demokratik, daha çoğulcu bir medya yapısına sahibiz. Hala eksiklerimiz yok mu? Elbette var. Bunları da gidermenin yolunu arıyoruz. Kaleminin ve mesleğinin hakkını verenlerin sayısı arttıkça inşallah Türk medyasındaki makus izlerin anısı da silinecektir. Radyo ve Televizyon Gazetecileri Derneği’nin bu hususta kıymetli bir rol oynamaya devam edeceğine inanıyorum. Her birinize çalışmalarınızda muvaffakiyetler diliyorum.

Karar