YETERLİ Parti Genel Lideri Meral Akşener, partisinin meclis toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu.
Akşener’in açıklamaları şu halde:
Sözlerimin başında, bir kutsal orduyu selamlamak istiyorum. Kardeş Azerbaycan’ın yürekli ordusunun, işgal altındaki topraklardaki yürüyüşü devam ediyor. Gönlümüz ve dualarımız onlarla.
Sürecin başından beri her küme toplantımızda, “Türkiye, kurulacak bütün masalarda yer almalıdır.” dedik. Bunu lisana getirdiğimiz için bize söylemediklerini bırakmayan, havuz yorumcularının, Putin de birebirini lisana getirince, dut yemiş bülbüle dönmelerini, manidar bulmakla birlikte; işin diplomatik boyutunda, yaptığımız ihtarın, bugün dünya önderlerince kabul ediliyor olmasından mutluyuz. Allah Türk’ün ordusunu muzaffer etsin.
Şehitlerimize rahmet, gazilerimize şifa nasip etsin. Bu kutlu yolda, ayaklarını taşa değdirmesin.
Azerbaycan’dan gelen memnun haberlere sevinemeden, İzmir’de yıkıldık… Hafta sonu yaşadığımız, zelzele felaketi hasebiyle, kalbimiz İzmir’de atıyor. Hayatını kaybeden 93 vatandaşımıza, Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. 994 yaralı vatandaşımıza da, Rabbimden acil şifalar niyaz ediyorum.
Afetten etkilenen vatandaşlarımıza, yanlarında olduğumuzu hissettirmek, Yürütülen çalışmaları gözlemleyerek, DÜZGÜN Parti olarak hangi hususlarda dayanak olabiliriz, anlamak için, Cumartesi günü İzmir’deydik.
ENKAZ ÜSTÜNDE TELEFONLA KONUŞAN BAKAN PAKDEMİRLİ’YE REAKSİYON
Başta AFAD olmak üzere, devletimizin tüm ünitelerinin, belediyelerimizin, özel arama kurtarma takımlarımızın, sıhhat ordumuzun ve vatandaşlarımızın, canla başla uğraş ettiklerini gördüm. Enkaz üstünde gösteri yapanlara inat, inanılmaz bir çaba ve özveriyle, enkaz altından tek bir canımızı alabilmek için gayret eden, bütün kardeşlerimden, Allah razı olsun.
Yurdumuzun, bir sarsıntı nesli üzerinde olduğunu biliyoruz. Atılacak her adımın, bu gerçeğe uygun olması gerektiğini de biliyoruz. Fakat, bunları bilmek maalesef yetmiyor.
O gerçeğe uygun adımları atabilme aklını ve izanını, göstermemiz gerekiyor. Maalesef, sarsıntısı yaşadıktan sonra, bir müddet konuşup, sonrasında güya hiçbir şey olmamış üzere davranılması, vatandaşlarımızı, daha büyük tehlikelerle, baş başa bırakıyor. Metropolleri çeyrek asır, ülkeyi de 18 yıl yönetip, sizden, benden, daha çok şikayetçi olan zihniyeti gördükçe, Türk siyaseti ismine utanıyorum. Milletimiz acıyı topyekûn yaşarken, partisinin vilayet kongresini iptal etmeyip, bir de, güya hiç sorumlulukları yokmuş üzere, yalnızca geçmiş yönetimleri suçlayan, siyasi rantçıları gördükçe, utanıyorum. Yapılan ihbarlara karşın, parmağını kıpırdatmayan bakanlıkları gördükçe, 21 yıldır toplanan zelzele vergilerine karşın, bu sıkıntıda önemli bir yol alamayan idare anlayışını izledikçe, koltuk meraklılarının, yandaş müteahhitleriyle el ele verip, vatandaşlarımızın hayatını hiçe saymalarına şahit epey, isyan ediyorum.
“GÖZÜNÜ PARA BÜRÜMÜŞ RANTÇILARA İSYAN EDİYORUM”
Bugüne kadar, sarsıntıya hazırlık konusunda verilen, tüm önergeleri reddeden hastalıklı başa, kentsel dönüşümü ranta, fırsatçılığa dönüştürenlere, imar barışı ismi altında, çürük binaları yasallaştıranlara, o binalarda kolon kesecek kadar, gözünü para bürümüşlere, isyan ediyorum.
Yarından tezi yok, meclisimizde bu bahiste tekrar adımlar atacağız. Daha evvel attığımız adımları tekrarlayıp, daha ısrarcı olacağız.
Aziz milletim; Bize takviye olun. Hangi partiye oy verirseniz verin, bu husustaki uğraşımızda yanımızda olun. Bunu sizden rica ediyorum. Herkes elini taşın altına koymak zorunda. Öbür yolu yok.
“HESAP SORMAZSANIZ FELAKET TABLOLARI BİTMEYECEK”
İşte o nedenle, siz de elinizi taşın altına koyun ve bizlerden hesap sorun. Oy verdiğiniz siyasi partilerden hesap sorun. “Bugün millet için ne yaptınız?” diye hesap sorun. Zira siz hesap sormazsanız, rant iştahıyla ve sorumsuzlukla gelen bu felaket tabloları bitmeyecek. Felaketin siyaseti olmaz. Biz bu mevzuda, hiçbir siyasi hesabın içinde olmayacağız.
Tek bir vatandaşımızın canı, bizim için her şeyden değerlidir. Tek hesabımız, milletimizin, evlatlarımızın can güvenliği ve sıhhatidir. Allah ülkemize, milletimize bir daha bu türlü felaketler yaşatmasın.
Yönetenlere akıl-fikir, milletimize sağlık-sıhhat ihsan eylesin.
“SORUMLU OLANLAR ‘EKONOMİ UMRUMUZDA DEĞİL’ DİYORLAR”
Maalesef devlet yönetiminde akıl-fikir olmadığı üzere, artık ciddiyet de kalmadı. Döviz artıyor. Dövizin artması, çabucak her eserin fiyatının artmasına yol açıyor.
Lakin maalesef, Damat Bakan oralı değil. Atadıkları, kelamım ona bağımsız, Merkez Bankası Lideri da diyor ki: “Bizim bir döviz kuru gayemiz yok.” Hale bakar mısınız?… Dolar 8.43 lira olmuş. İktisattan sorumlu olanlar, “Ekonomi bizim umurumuzda değil.” diyorlar. Milletin refahından sorumlu olanlar, “Millet bizim umurumuzda değil.” diyorlar.
Merkez Bankası’nın vazifesi nedir? Merkez Bankası’nın misyonu, fiyat istikrarı sağlamaktır. Bunu ben söylemiyorum. Merkez Bankası’nın web sitesinde yazıyor.
“MERKEZ BANKASI LİDERİ’NE ÇAYCIN ÜZERE DAVRANMAKTAN VAZGEÇ”
Pekala sizce Merkez Bankası neden bağımsız? Merkez Bankası; Para siyaseti, siyasi rant uğruna kullanılmasın diye bağımsız. Siyasi çalkantılar, ekonomik çalkantılara sebep olmasın diye bağımsız. Bu işi en iyi bilen beşerler, Merkez Bankası çatısı altında olduğu için bağımsız. Buradan Damat Bakan’ı uyarıyorum: Merkez Bankası Başkanı’na çaycın üzere davranmaktan vazgeç. Kayınpederinle birlikte geliştirdiğin, tarihteki tüm ekonomistleri mezarlarında aykırı döndüren, o meşhur, “faiz sebep, enflasyon sonuçtur.” teorinizi uygulamaktan artık vazgeç. Hatırlatayım; Sayın Erdoğan bu dahiyane teoriyi ortaya attığında, dolar 2 liranın altındaydı. Denediniz denediniz, ne dövizi tutabildiniz, ne enflasyonu tutabildiniz, ne de faizleri düşürebildiniz… Yapmayın. Bu büyük yanlışta, daha fazla ısrar etmeyin. Döviz kurları artarken, fiyat istikrarı sağlayamazsınız. Döviz kurları artarken, enflasyonu durduramazsınız. Bunu anlamanız için, daha kaç iş yerinin batması gerekiyor?
Bunu anlamanız için, daha kaç kişinin işsiz kalması gerekiyor? Bunu anlamanız için, daha kaç babanın intihar etmesi gerekiyor? Dava arkadaşlarım; Kurdaki artış, zati yüksek olan enflasyonu, daha da arttırıyor; Milletin satın alma gücünü düşürüyor. Türkiye’nin, Türk Lirası cinsinden dış borcunu arttırıyor. Bütçenin faiz sarfiyatları başta olmak üzere, bütün masraflarını arttırıyor.
“DOLARA SEN BAKMAYACAKSIN DA KİM BAKACAK?”
Firmaları iflasla, yahut fabrikalarını yok kıymetine yabancılara satmakla, karşı karşıya bırakıyor. Ancak ne var ki, Damat Bakan dolara bakmıyor… Dolara, sen bakmayacaksın da, kim bakacak? Sen önlem almayacaksın da, kim alacak? Türkiye, yüksek bütçe açığı ve yüksek cari açıkla karşı karşıya, devleti yönetenlerden hiçbir ses yok. Bankacılık sistemi, her geçen gün artan önemli bir faiz riskiyle karşı karşıya, devleti yönetenlerden çıt yok. Gerçek dal firmalarımızın 292 Milyar Dolar döviz yükümlülüğü var. Yılbaşından bu yana dolar kuru 2 lira 40 kuruş artmış,
Yani firmaların borçları 700 Milyar lira artmış, devleti yönetenler hala parmağını oynatmıyor. Damat Bakan periyodundaki altın ve dövizle borçlanmanın, bütçeye ek maliyeti 150 Milyar lirayı buldu. Pandemide vatandaşlarımıza bütçeden yapılan direkt dayanak, yalnızca 10 Milyar lirayken, bunun 19 katının, kodamanların cebine girmesine sessiz kalamayız. Milletin parasını faize akıtırken, son derece cömert olan iktidarın, millete gelince cebinde akrep olmasına sessiz kalamayız. Kimse kusura bakmasın, sessiz kalmayacağız.
Tüm bu gerçekler ortadayken; Sayın Erdoğan, “OECD ve IMF ölçeklerine nazaran iyiyiz.” diyor. Çok yazık.
Bu kelam bile, olup bitenden ne kadar habersiz olduğunu gösteriyor. Sayın Erdoğan; o iyi durumda olan Türkiye’de bugün minimum fiyat aylık 270 dolar. Yani, günlük 9 dolar. Yani, 3 çocuklu bir aile için kişi başı günlük 2 dolar bile değil.
“TÜRKİYE İKTİSADI SÜRATLE 1990’LI YILLARA DÖNÜYOR”
Haydi, o meşhur simit hesabını, artık yap da göreyim! Sen farkında değilsin lakin, birçoğu OECD üyesi olan 46 ülke, bu periyotta bizden çok daha iyi büyüme performansı gösterirken, Türkiye iktisadı süratle, 1990’lı yıllara dönüyor.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’A ‘KEYİF ÇAYI’ YANSISI
Bugün kamu açıkları, 1990’lı yılların ortalamasından fazla olduğu üzere, borçlanma açısından da, birebir durumla karşı karşıyayız… Bakın, 4 gün evvel açıklanan finansman programına nazaran Hazine, 2021 yılında anapara ve faiz toplamı olarak, piyasaya 398 milyar lira ödeyecek.
Bunun karşılığında ise, iç piyasadan 541 milyar lira borç alacak. Bu ne demek?
Bu, “Borcu borçla kapatmak” demek. Bu ne demek? Bu, “Özel dalın, yatırımlarında kullanacağı parayı da, Hazine kullanacak” demek. Az evvel ciddiyetten bahsettim. İşte ciddiyet, tablo böyleyken, havaya bakıp ıslık çalmamaktır. Ciddiyet, meskene ekmek götüremeyen esnafa, “abartıyorsun” dememektir. Ciddiyet, geçinemeyen vatandaşa, “keyif çayı içmeyi” tavsiye etmemektir. Buradan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum; Ben bir şey söylüyorsam, devletin ve milletin faydasına olduğu içindir.
Ülkeyi düşünmeyip, kendi istikbalimi düşünsem, senin önerdiğin üzere, “Keyif çayımı” koyar, olanları izlerim. Lakin bu, benim siyaset anlayışıma yakışmaz. Bu, benim devlet insanlığı düsturuma yakışmaz. Siyasi rant uğruna, milletimin çektiği acıya seyirci kalmak, YETERLİ Parti’ye yakışmaz. Milletimizin yaşadığı zorlukları gördükçe, sen keyifleniyor olabilirsin lakin, benim uykularım kaçıyor. O yüzden yeniden söylüyorum.
“DAMADINA SÖYLE, BEYANATLARINA DİKKAT ETSİN”
Milletimiz rahat bir nefes alana kadar da susmayacağım. Atılacak adımlar sıkıntı değil, kâfi ki niyetin olsun… Birinci iş, Merkez Bankası’nın üzerinden elinizi çekin. Geç alınan her kararın, maliyetinin daha ağır olduğunu unutma… Kurumlarla, muhalefet partileri de dahil, toplumun tüm bölümleriyle istişareye açık ol. Damadına söyle, beyanatlarına dikkat etsin, itimadı bozan, yatırımcıyı huzursuz eden, gülünç ve sorumsuz kelamlar söylemesin. Şeffaf olun, açtığınız kara delikleri kapatın.
Kamu özel iş birliği projelerini, varlık fonu operasyonlarını, devletin harcamalarını ve büyük müteahhitlere yapılan ödemeleri, çok açık bir biçimde ve milletin menfaatleri çerçevesinde yürütün. Borçlanma stratejinizi değiştirin. Dövize dayalı borçlanmayı, daha fazla arttırmayın. Damadının, 2021 yılı program maksatları ve bütçe büyüklükleri manasını yitirdi.
Program ve bütçeyi, Damat Bakan’ı sürecin dışında tutarak revize edin. Sağlıklı sayılar üzerinden kıymetlendirme yapılmasına imkan verin, ülkeye daha fazla prestij kaybettirmeyin. Bir yol ayrımındasın, Sayın Erdoğan. Bu aziz millet, senin ona reva gördüğün bu yokluğu, bu zorluğu hak etmiyor. Milletin sabrı artık tükeniyor.
“YA MİLLETİNİ YA DAMADINI SEÇECEKSİN”
Atılacak adımlar aşikâr. Sen yalnızca seçimini yapacaksın. Ya söylediklerimi yapıp, ülkeye nefes aldıracaksın; Ya da bu başla devam edip, ülkeyi uçuruma sürükleyeceksin. Ya milletin sesini duyup, kaygısını çözeceksin; Ya da danışmanlarını dinleyip, sefa süreceksin. Ya milletini seçip, gerekeni yapacaksın; Ya da damadını seçip, birinci sandıkta gideceksin. Aziz milletim; Ne sarsıntı konusundaki, ne de iktisattaki sorumluluklarını yerine getiremeyenler, kapımıza tekrar dayanan bir diğer felaket konusunda da, hala garip ve anlamsız bir rahatlık içindeler.
Biliyorsunuz, havaların soğumasıyla birlikte, tüm dünya, yine pandemiye teslim olmaya başladı. Türkiye’deki tablo da, geçtiğimiz Mart ve Nisan aylarındaki tabloyla benzemeye başladı. Avrupa, felaketi Türkiye’den bir ay kadar evvel yaşamıştı. Bugünlerde yine seferber olmak durumunda kaldılar. Yine yasaklar başladı.
“İKİNCİ DALGA TEDBİRLERİNİ ÇABUCAK DEVREYE SOKMALIYIZ”
Ne var ki; Yabancı hükümetler, vatandaşlarına, hayatlarını sürdürebilecekleri kaynakları sağlamaya çalışırken, iktidarın bu mevzuda gösterdiği genişlik, bizi doğal olarak endişelendiriyor. Buradan iktidarı uyarıyorum; Pandemiyle çabayı, Sıhhat Bakanı’nın irtibat çalışmalarından ibaret saymak, milletimize değerliye mal olur. Tarihteki örneklerden ve Avrupa’da yaşananlardan anlıyoruz ki; pandemide ikinci dalga daha tehlikeli oluyor. Bu sefer daha erken davranmak, çabucak harekete geçmek ve hadise sayıları tepe yapmadan, tesirli tedbirleri çabucak devreye almak zorundayız.
Bunun için ise; İşi ciddiye almak ve salgına karşı atılacak adımları planlayıp, Birebir ciddiyet ve kararlılıkla uygulamak gerekiyor. İktidar olmak bunu gerektirir. Milletin verdiği sorumluluk bunu gerektirir. Aziz milletim; Virüs, etrafında en sıkı tedbirlerin alındığını bildiğimiz halde, Sayın Erdoğan’ın yakın mesai arkadaşlarına kadar ulaştı. Bu bile, başlı başına tehlikenin boyutunu, tedbirlerdeki eksikliği işaret ediyor.
O yüzden iktidarı, acil bir hareket planını, oyalanmadan devreye almaya çağırıyorum.
“VAKA SAYILARINI DÜRÜSTÇE ORTAYA KOYMAMIZ GEREKİYOR”
Birçok kuruluşumuz üzere, DÜZGÜN Parti de birinci günden beri, bu bahis üzerinde çalışıyor. Uzman arkadaşlarımızın, vakit kaybetmeden yapılması gerekenlere dair teklifleri var.
Milletimizin huzurunda iktidara seslenmek istiyorum; Türkiye genelinde, dataların gerçek tahlilini yapabilmek için, şeffaflık kaide. Sıhhat Bakanlığı’nın, tüm bilgileri açık, eksiksiz ve aktüel olarak paylaşması gerekiyor. Bu, hem bilim insanlarımızın çalışmalarını kolaylaştırır, hem de tedbirleri daha tesirli hale getirir.
Öncelikle ülkemizde kaç hadise olduğunu, Covid sebebiyle kaç can kaybımızın olduğunu, Dürüstçe ve açıklıkla ortaya koymamız gerekiyor.
“Hasta sayısı ile olay sayısı birebir değildir.” üzere bir açıklama, maalesef ciddiyetle bağdaşmıyor. Bu ciddiyetsizlik, toplumun salgını ciddiye almamasına neden oluyor. Günde 20 bine yakın hadise varken, 2 bin olay açıklarsanız; ne maskesiz gezenleri, ne de hınca hınç dolmuş toplu taşıma araçlarını engelleyemezsiniz. Ciddiyet insanı gerçekle yüzleştirir.
Gelinen noktada, bizi ilgilendiren bakanların imajı değil, milletimizin gerçeğidir. Biz, gerçekle yüzleşmek istiyoruz. Gerçek sayıların söylenmesini, vatandaşlarımızın da tehlikenin farkında olmasını istiyoruz. Biz, küllerinden doğmuş bir milletiz.
Bizim üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir zorluk yok. Kâfi ki o zorluğu bilelim, o zorluğu tüm çıplaklığıyla görebilelim.
Karar
